Ondan öğrendiğimiz ilk şiir Kızılırmak Kıyıları'ydı, lise edebiyat kitabımızda vardı. Sonra Mustafa Kemal'in Kağnısı, Sivaslı Karınca, Üç Şehitler Destanı... Ben, belki de en çok, nedense pek de ortalarda olmayan Sultan Mehmet'in Gemileri'ni severim. Muhteşem bir destan-şiir: Bir sabah fermân ile uyandık İstanbul kıyılarında, Bir sabah duyuldu, Sultan Mehmed: "-Gemilerim karadan yüzdürülsün! Dağlar taşlar inledi: "Emret!" ..... İlk defa, bu koca dünyada ilk defa, Bir şey âşikâr oluyordu bütün milletlere ibret, Tabiat üzerinde açan kuvvet gülü, Allah'ın toprağı geçit veriyordu. Türk'ün koluna hürmet. ..... İniverdik uyumuşların önüne, karadan gemilerle, Kesildiler, serâpâ nûr, serâpâ hayret. Açıldı onlara Doğu'dan. Bize Batıdan, Ebediyyet. Yirmi küsur sene once Amerika'ya geldiğimde markette üzerinde "yoğurt" yazan kutu gördüm, sevindim. Türkçe buraya gelmişti! Sonra Amerikalıların "yoğurt" deyişini duydum, sevincim kursağımda kaldı. Amerikalılar "yoogırt" diyordu ve ne yazık ki onların anlaması için siz de "yoogırt" demek zorundaydınız. Türkçe gurbete çıkmıştı! O an Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı hatırladım. ..... Seslenir seni bana "Ova"m, "Dağ'ım, Nere gitsem bulur beni arınmış. Bir çağ ki akar ötelere, Bir ak... ki yüce atalar, bir al... ki ulu oğullar, Türkçem, benim ses bayrağım. diyordu Dağlarca. Ova bizim ova, dağ bizim dağ olmadığından mıydı bu? Evet, ondandı! Yabancı bir toprağa gelmişti Türkçe. Yabancı toprağın dili üzerine abanmıştı. Türkçe'yi vatan edinmeye o zaman karar verdim. "Türkçem benim ses bayrağım!" deyip astım gönül burcuna. Türk şiirinin başı sağolsun! Şairler ölür, şiirleri yaşar.