Ekranlarda tsunami görüntülerini seyrederken Yahya Kemal'in meşhur Açık Deniz şiirini hatırladım: Garbın ucunda, son kıyıdan en gürültülü /Bir med zamânı, gökyüzü kurşunla örtülü, Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi; /Gördüm güzel vücûdunu zümrütliyen deri. Keskin bir ürperişle kımıldadı anbean; /Baktım ve anladım ki o ejderdi canlanan. Sonsuz ufuktan âh o ne coşkun gelişti o! /Birden nasıl toparlanarak kükremişti o! Yelken, vapur ne varsa kaçışmış limanlara, /Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara! Yalnız o kalmış ortada, âsi ve bağrı hûn, /Bin mağra ağzı açmış, ulurken uzun uzun... Aynen öyle oldu. Sütliman, çarşaf gibi, masmavi, menevişli, engin... benzeri sıfatlarla hayran olduğumuz deniz, kapkara bir gövdeyle ayaklanmış kükreyerek karaya hücum ediyordu. Ülkemizin iç gündemi hayli yoğun olduğu için Japonya'daki âfet yeteri kadar yer bulmadı geçen hafta içinde. Üç maddelik âfet: Deprem, tsunami ve radyasyon sızıntısı... Deprem fazla hasar vermedi, çünkü binalar ona göre yapılmış. Bu bize de, bütün dünyaya da -ama özellikle bize- ders olmalıdır. Buna karşılık tsunami karşısında Japon teknolojisinin eli kolu bağlı kaldı. Masum deniz bir kere şaha kalkmaya görsün, meydan ve manzara artık onun, belki de insanoğlunun yapacağı fazla bir şey yok! Övünüp durduğumuz teknoloji öyle bir an geliyor, çaresiz kalıyor. Fakat onun da yaraları sarılacak, Japonya gibi güçlü bir ülke onun da altından kalkacaktır ama üçüncü madde, nükleer santralden yayılan radyasyon bambaşka bir felâkettir. Şu kadere bakın, Japonya İkinci Dünya Savaşı'nda atom bombasının husule getirdiği raydoaktif etkilerden daha yeni kurtulmuşken, yine bir nükleer tehlike ile karşı karşıya. Japonya'da bile bu felâket meydana gelince benim gözüm doğrusu korktu. Bu işin hakkından Japonya bile gelemiyorsa... Üstelik radyasyon sızıntısı öyle bir belâ ki, sonuçları Japonya ile de sınırlı kalmıyor. Beni ürküten biraz da bizim coğrafyamız. Çevremiz nükleer santrallerle çevrili. Çoğu da eskimiş. Fakat herkes "benim santralim iyi" diyor. Belki milletlerarası bir komiserlik kurarak nükleer santrallere küresel denetleme mekanizması getirmek gerek. Sadece uyarı değil, müdahale yetkisi de olan bir kurul. Çünkü bu âfet şu ülkenin, bu ülkenin sınırları içinde kalmıyor, yeryüzünü tehdit ediyor. Başbakanımız böyle bir kurulun kurulması fikrini dış mahfillerde ortaya atsa... Meseleye, hem de nükleer santral kurma arefesindeyken ciddiyetle eğilmemiz, iki kere düşünmemiz gerekir. İşe nükleer patlamanın tüpgaz patlamasına benzemeyeceğini kabul ederek başlayabiliriz.