Fuzûlî kimbilir nasıl bir hâlet-i ruhiye içinde, demiş ki bir gün: Dost bî-perva, felek bî-rahm, devran bî-sükûn, Dert çok, hem-dert yok, düşman kavî, talii zebûn. Yani "dost ilgisiz, dünya merhametsiz, devran çalkantılı, dert çok, dert ortağı yok, düşman kuvvetli, talih zayıf..." Olan bitenlere bakarken bu beyti mırıldanmamak elde değil! İlk gençliğimde politik olaylarla ilgilenmeye başladığımdan bu yana icra organı hükûmetle, yasama organı TBMM'nin yapıp ettikleri hakkında kimi zaman müsbet duygularım olmuştur, kimi zaman menfi. Yani gelmiş geçmiş hükûmet ve meclislere olan bakışımı ifade etmek için dilimizdeki hemen bütün duygu ve düşünce ifadesi olan kelimeleri kullanabilirim: Kızdım, öfkelendim, kınadım, takdir ettim, destekledim, sevdim, beğendim.... Hatta çekimser kaldım. Bir tek duygu vardı hiç hissetmediğim: Acımak. Hiç birine acıdığımı hatırlamıyorum. Hiç birinin acınacak bir durumu yoktu. Onu da bu hükûmet ve meclis için hissediyorum. Acıyorum, çünkü gerçekten çok zor durumdalar. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Vaziyet tam mânâsıyla iki tarafı keskin bıçak. Bir tarafta ABD. Müttefiklik şartını yerine getir diye sıkıştırıyor. Direnmeye kalksalar IMF dişini gösteriyor. Borç paçamızdan akıyor. Öte tarafta AB'nin bizi içine almamak için dümen üstüne dümen kırdığı ortada. Hükûmetin AB'yi de idare etme keyfiyeti var. Her iki tarafla da uyumlu olmaya çalışıyor. Kıbrıs meselesi şu günlerde sümen altı edilmiş gibi görünüyor ama gündeme geleceği gün çok yakın. Kıbrıs meselesine AB'nin nasıl baktığı belli. Bu konuda belki ABD bize arka çıkar ümidindeyiz. Bu ümidi canlı tutmak için hükûmet bugün onların taleplerine olumlu cevap vermek zorunda kalıyor. ABD'nin Irak'a, demokrasi getirmek için değil, petrolü ve bölgeyi kontrol altına almak için saldıracağını biliyorlar. Fransa ve Almanya'nın Irak halkı ölmesin diye savaşa karşı duruyor olmadıklarını, bütün meselenin ABD ile Avrupa'nın birkaç büyük ülkesi arasındaki, enerji kaynaklarına hakim olma davasından kaynaklanan güç mücadelesi olduğunu biliyorlar. Bölge TC için de kayıtsız, tarafsız kalamayacağı kadar önemli. Şu anda gösterilecek kayıtsızlık sonra başımıza nice çoraplar örecektir. Bulunduğumuz coğrafya kaynayan kazan. Öte yanda, Saddam zalim bir diktatör ama ülkesi İslâm toprağı. Zaten perperişan düşmüş halkın bombalarla bir kere daha dövülmesi ağırlarına gidiyor. Türk halkı bu savaşa karşı. Kendilerine oy verenler karşı. İslâmî hassasiyetleri olduğu bilinen bir parti olarak, bir Müslüman ülkeye saldırmaya hazırlanan Amerika ile birlikte hareket etme çalışmaları içine girince, bu garip durumun hesabını seçmenlere nasıl vereceklerini düşünmek durumundalar. Muhalefetteyken her söylediklerini iktidara gelince yapmanın mümkün olmadığını anlatmak zor. Bütün bu gidişata yön verecek güçte değiller. Bu güç yetersizliği kendilerinden kaynaklanmıyor; ne yazık ki, devlet olarak masaya yumruk vuracak güçte değiliz. Velhasıl.... Dost bî-perva, felek bî-rahm, devran bî-sükûn, Dert çok, hem-dert yok, düşman kavî, talii zebûn. İşte bu yüzden hükûmete acıyorum. Yapabilecekleri fazla birşey yok. Yapabilecekleri en iyi şeyleri yapıyor olduklarını düşünüyorum. Şu anda iktidarda kim olsaydı bundan daha isabetli bir politika takip edemeyecekti. Şimdi "Ederdik!" diyorlar ama iktidara gelince iş değişecekti.