İngiliz ve Yunan işgalcilerin İzmit tersanesinde bir Türk direnişçiyi kurşuna dizerken çekilmiş fotoğrafını gördünüz mü? Benzeri yüzlerce olay olmuştur o yıllarda, Anadolu'nun dört bir yanında. Fotoğrafları çekilmeyen, adları bilinmeyen yüzlerce direnişçi bu şekilde kurşuna dizilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'ni o direnişçiler kurmuştur. Onlar direnmese idi, bugün başımızın üzerinde dalgalanan bir bayrağımız olmayacaktı. 2003'ten beri güney komşumuz cephesinden gelen haberlerde de "direnişçi" kelimesi çok geçer oldu. Amerikan medyasında da öyle: Insurgents... Direnişçiler! Başkaldıranlar... Kamuoyunu o hale getirdiler ki, haberlerde dinliyoruz: Şu kadar ölü... Kim ölmüş? Direnişçiler... Ha, direnişçi imişler. Madem direnmiştir, ölmeyi haketmiştir! Neye direniyor bunlar? İşgale! Direndikleri için öldürülüyorlar. İşgalciler direnişçileri sevmez. Direnişçiler, işgalcilerin işini zora sokar. İslâm dünyasında (Türkiye'nin dışındaki İslâm dünyasında... Çünkü biz direnişin kitabını yazdık!) bir Ömer Muhtar vardır. (1862-1931) Bir direniş sembolü. Faşist İtalya'nın Libya'yı işgaline direnmiş büyük kumandan. "Savaşıyoruz, çünkü düşmanı bu topraklardan söküp atıncaya kadar ya da bu uğurda ölünceye kadar imanımız ve istiklâlimiz için savaşmak zorundayız. Biz asla teslim olmayız. Ya kazanırız, ya ölürüz." diyen.... "Vallahi, ya zafer veya şehâdete ermeden bu dağları terk etmeyeceğim ve İtalyanlara karşı devam eden bu savaşı asla durdurmayacağım. Mısır'a gitmek isteyenler buyurup gitsinler, İtalyanlara teslim olup ölümden kurtulmak isteyenler de teslim olsunlar, hiç kimse onları tutmuş değildir." diyen.... İşgal kuvvetleri, Ömer Muhtar'ın direnişini kırmak için, onu ve ailesini ömür boyu refah içinde yaşatacak servet vadetmişlerdi, yani satın almak istemişlerdi de, elinin tersiyle itmişti: "Ben her isteyenin böyle kolayca yutabileceği bir lokma değilim... Beni kimse imanım, davam ve cihadımdan alıkoyamayacaktır. Allah onların iştahlarını kursaklarında bırakacaktır." Yirminci yüzyılın başında İslâm dünyasından on tane Ömer Muhtar çıkmış olsaydı, Orta Doğu coğrafyasında liderliğe soyunanlar Ömer Muhtar'ın sahibolduğu iman, azim, haysiyet, basiret, şeref, gurur ve yüreğe sahibolsalardı bugünkü torunlar bu içler acısı halde olmazlardı. Yirminci yüzyılın başında Orta Doğu coğrafyasında ne çok alım-satım oldu?! Bir koltuğa, bir abaya, bir asâya topraklar, istiklâller, istikballer ipoteklendi. O zamanki alışverişlerin sonuçlarını yaşıyoruz. Bombalarla, mayınlarla, füzelerle, acılarla... Ömer Muhtar İtalyanlara sizinle bir ortak paydamız yok diyordu. Dilimiz benzemez, dinimiz benzemez, rengimiz benzemez... Denizin öte tarafından dostça niyetlerle gelmediniz. Sizin buraya gelişiniz ülkemizi istilâ ve işgal etmek, sömürgeleştirmek içindir. Sizi buyur edemem. Benim size karşı yapacağım tek hareket, direnmektir. Son nefesime kadar direnmek. Orta Doğu'da Ömer Muhtar'dan başka bunları diyebilen lider çıkmadı. Direnişçiler kuvvetli bir liderden mahrum ezilip gittiler. Liderler sırtlarının sıvazlanmasına kandılar. Sandılar ki bu muhabbet kara kaşlarına kara gözlerinedir. Hâlihazırda, kendilerinde liderlik vehmeden aşiret ağaları da aynı yolun yolcusu. Denizin öte tarafından gelen, dili, dini, rengi benzemezlerin kanadının altında, etrafa dayılanmaktadırlar. Hâlâ gördükleri muhabbet kara kaşlarına kara gözlerinedir sanıyorlar. Bu muhabbet sürgit olacak sanıyorlar.