Dünya aynı dünya

A -
A +

Zamandan şikâyet ederiz sık sık: Zaman kötü. Dünya bozuldu. İnsanlar çığırından çıktı. Emin olun, yüz sene önce de, iki yüz sene önce de, beş yüz sene önce de, bin sene önce de dünya aynı idi. Tarihin her devrinde hırsızlıklar, soygunlar oluyordu. Cinayetler işleniyordu. Yolsuzluklar, soysuzluklar, usulsüzlükler, zulümler yapılıyordu. Haksız kazançlar elde ediliyordu, rüşvetler dağıtılıyordu. Her türlü ahlâksızlık kol geziyordu. Onbir çocuklu yaşlı kadınlar sokağa atılıyordu. Kocalar karılarını dövüyordu. Gayrimeşru bebekler torba içine konup çöpe atılıyordu. Soğuktan donanlar, açlıktan ölenler, kimsesiz çocuklar, sakatlar, hastalar yığınlaydı. Hekime yetiştirilemediği için yolda ölen hastaların haddi hesabı yoktu. Savaş, deprem, sel, tayfun, kasırga yeryüzünden hiçbir zaman eksik olmadı. Değişen nedir biliyor musunuz? Gelişen teknolojiye bağlı olarak haberleşme ağı. Şimdi olan her şey o zamanlarda da oluyordu ama kimsenin haberi olmuyordu. Her olay olduğu yerde kalıyordu. Karısını döve döve öldüren adamı ancak komşuları tanıyordu. Bir olayın uzaklarda duyulması bile kolay değildi. Kimi zaman bir güvercinin ayağına bağlanan kâğıt haber taşırdı, ya da o taraflardan gelen bir yolcu. Sonra telgrafın tıktıkları... Sonra telefon... Şimdi ise dünyanın neresinde ne olduysa anında gözümüzün önünde. Radyo dünyadan haberdar olma yolunda büyük bir adımdı ama bu konuda televizyon rakip tanımayan bir hükümranlık elde etti. Çünkü insan bilgiyi gözüyle toplar. (Meselâ, yarasalar işitme duyusuyla, köpekler koklama duyusuyla bilgi toplar). Göz, beş duyumuz arasında dünyaya açılan en önemli kapımızdır. Hiçbir şey "gördüğümüz şey" kadar bizi etkilemez. Ve artık dünya gözlerimizin önüne serilmiştir. Gizli kameralar, açık kameralar, güvenlik kameraları, gece görüş kameraları, uzun menzilli kameralar, mikrodalga kameraları gece gündüz harıl harıl çalışmakta, yığın yığın görüntü bilgimize sunulmaktadır. Artık her şey bilgimiz dahilinde. İşte çağımız insanının bahtsızlığı bu bilgidir. Eski zamanlarda mutlu olmak daha kolaymış. Her gün evlerimizin içine giren, gözümüzün önüne serilen bunca felâket, hastalık, yokluk, savaş, keder, tasa, kaza, gözyaşı görüntüleri arasında biz nasıl mutlu olacağız? O haldeyiz ki, dünyadan evlerimize taşınan manzaralara bakarken mutlu olmak ayıpmış gibi geliyor. Radyo-Televizyon öncesi devrin insanları akrabaları, komşuları, dostları arasında olan biten olaylardan, en fazla mahallelerindeki, semtlerindeki olaylardan haberdardı, sorumluluk daireleri o kadardı. Bugün ise bütün dünya gözümüzün önüne serildi, omuzlarımıza yük oldu. Bir şeyden haberiniz yoksa o şey sizin için yoktur. Bir meseleden haberiniz yoksa o mesele için üzülmeniz söz konusu değildir. Haberiniz olmasa sorumluluk da oluşmaz. Ama haberimiz var; haberdar olmak üzüntüyü, sorumluluk hissini getiriyor. Ve elimizden de, ya hiçbir şey gelmiyor, ya pek az şey geliyor. Bizi bedbaht eden bu bilgidir. Yoksa dünya aynı dünya... Bir de savaşlar değişti. Savaşların çehresi... Bu da gelişen teknolojinin sonucu. Eskiden meydan savaşları vardı, şimdi bütün dünya savaş meydanı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.