Dünya küçüldü demek âdet oldu. Dünya global bir köy haline geldi demek. Ben de sık sık söylüyorum bunu. Haberleşme ve ulaşım vasıtalarının akıl almaz gelişmesi bize böyle düşündürür oldu. Yirminci asrın başlarında, seksen günde yapılabileceği üzerine bahse girilen devr-i âlemin neredeyse sekiz saate inmesi, elimizin altındaki görüntülü, sesli aletlerle nerede ne olup bitiyor anında öğrenmemiz... Göz kamaştırıcı teknoloji. İyi de... Haberleşme ve ulaşım vasıtalarının bu başdöndürücü gelişmesi, yakaladığımız bu hız, bu sürat insanları birbirine yakın kıldı mı gerçekten? Dünya gerçekten küçüldü mü? Global bir köy oldu mu? Köyün ilk vasfı insanlarının birbirleriyle olan ilişkileridir. Köylü birbirini tanır, ismen de, cismen de tanır, elini uzatsa tutacak kadar yakındır birbirine. Halbuki yeryüzünün insanları bunca hızlı haberleşmeye, süratli ulaşıma rağmen hâlâ birbirine o kadar uzak görünüyor ki! Bu uzaklık kapanacak gibi değil. Amerika'nın Meksika Körfezi kıyıları birbiri ardı sıra kopan kasırgalarla yerle bir oldu, şehirler darmadağın oldu. New York'taki hayata bakıyorum, herkes işinde gücünde, her şey yerli yerinde. Gündelik hayat hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor. Kimse Meksika Körfezi kıyılarında yaşayan yurttaşlarının başlarına gelen felâketten haberdar gibi değil. Birkaç yerde yardım toplama ilânları gördüm, o kadar. Bir kere daha anlıyorum ki, insanoğlu için en önemli şey kendi hayatı. Kendi dertleri, kendi sıkıntıları başka her şeyin önünde ve üstünde. Güneyde binlerce insan sular altında kalan evlerinin, kaybettikleri yakınlarının yasını tutarken bu taraflarda binlerce insan benzin fiyatlarının artışının bütçelerine getirdiği ilâve yükü hesap etmekte. Kendi yurttaşının derdine bile kayıtsız kalan ferdin başka milletlerin insanlarıyla ilgilenmesi ise büsbütün zor. Bu insanoğlunun "kötü" olduğunu mu gösterir? Bilmiyorum. "Fıtrat" desek?... Dünyada bir buçuk milyar kişi içecek temiz su bulamıyor bugün. Hangimizin aklına geliyor bu? Bardak bardak suları içerken, çeşmelerden gürül gürül kullanırken? "Gözden ırak olan gönülden ırak olur" atasözü doğrudur. Televizyonda her şeyi görüyoruz ama ekranlar bize "film gibi" geliyor. İşte Pakistan depreminden görüntüler. Ölü sayısı binlerle ifade ediliyor. Enkaz, acı, gözyaşı... "İftarda ne yiyeceğiz bu akşam?" Bir doğru cümle daha: Hayat devam ediyor. Bu hep böyle olmuş. Tarihin sayfalarına geçecek olaylar olup biterken fertlerin günlük, küçük meseleleri önemlerini hiç kaybetmemiş. Meselâ, ABD bombaları Irak'ın üzerine yağarken evlerden birinde kurduğu turşunun tutmadığına şaşıran bir kadın vardı mutlaka. Reçelin küflendiğine üzülen... Çocuk bütün gece uyumadı diye sızlanan bir kadın... Tarhana çorbasından ağzı yanıp somurtan bir adam... Baş ağrısından yakınan bir adam... Kına gecesi eğlentisinde bir aile... Mutlaka vardı, hayat devam ediyordu çünkü. Ve hayat denen şey, her şeyden önce ferdin ve yakın çevresinin hayatıydı. Nasreddin Hoca'ya sormuşlar: "Dünyanın merkezi neresi?" "Eşeğimin arka ayağını bastığı yer! İnanmıyorsanız ölçün" demiş. Ölçmeye hâcet yok! İnanıyoruz.