Hiç anlayamadığım hadiselerden biri insanların, bir başka insanın elini sıkacağız, hatta eline, koluna "değeceğiz", sağına, soluna "dokunacağız" diyerek çılgınca enerji harcamalarıdır. Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde bu böyle. Gençler pop müzik şarkıcılarının konserlerinde ayılıp bayılıyorlar, şarkıcıya dokunabilmek için çığlık çığlığa çırpınıyor, kendilerini yerden yere atıyorlar. Ben müzik sevmeyen biri değilim. Ama bir şarkıcının icra ettiği müziği zevk alarak, hayran olarak dinlemek yerine, şarkıcıya dokunmaya çalışarak mutlu olmayı hiç anlayamıyorum. Alkışla tempo tutmayı, eşlik etmeyi, oynamayı da anlıyor, normal karşılıyorum ama şarkıcının bir taraflarına dokunabilmek için yırtınan insanları gördükçe insanlık adına üzülüyorum. Toplumsal psikolojinin sahasına giren bir hastalık herhalde bu. Evet, dünyanın her yerinde bu garip durum var. Yalnız, meselâ Amerika'da bu çılgınlık gençlerle ve şarkıcılar, filim yıldızları ile sınırlıdır. Konser salonlarında gençler sevdikleri artistleri, şarkıcıları görünce çığlıklar atarak hücuma geçerler, korumalardan fırsat bulabildikleri ölçüde "dokunma, değme" mücadelesi verirler. Bu manzaraları gençlerin yaşları icabı bir taşkınlık sayabilirsiniz belki ama bence yaşı ne kadar genç olursa olsun aklı başında bir insandan bu "değme" mücadelesinin ne kadar saçma olduğunu idrak etmesi beklenir. Amerika'da bir de seçim kampanyalarında cumhurbaşkanı adaylarının elini sıkma yarışı vardır. Yaşlı, genç farketmez, vatandaşlar kendi adaylarının elini sıkmak için can atarlar. Buna da bir mânâ veremem. Bence el sıkışmak eskiden beri tanışan ya da yeni tanışmakta olan iki insan arasındaki muhavereyi başlatan bir harekettir. El sıkışmanın peşinden beraber oturulur, beraber ayakta durulur, isimler sorulur, iki cümle bile olsa konuşulur. Yoksa peşinden bunların hiçbiri gelmeksizin ancak parmak uçlarının teması ile kalan, adeta mekanik bir el sıkışmadan ne kazanılmaktadır bir türlü anlayamam. Şöhretli olan taraf sıktığı ellerin bir tekini bile hatırlamayacaktır, öteki vatandaş ise "ben cumhurbaşkanının elini sıkmış adamım" diye böbürlenecektir de ne olacaktır? Ama meselâ, burada belediye başkanları, Kongre üyeleri, şirket patronları ve benzerleri ile el sıkışacağız, onların eline dokunacağız diyerek kimse koşturmaz. Bizim ülkemizde el sıkışma ve el değdirme dairesi oldukça geniş. Eski Roma'yı canlandıran başarılı Hollywood filmleri vardır. Kafeslerin arkasında, sakalları uzamış, yüzlerinde çaresizlik, üstlerinde partallar ile bekleşen mahkûmlar... Romalı komutanlar kasıla kasıla geçerken sıraya dizilip kafes aralarından kollarını uzatır, birşeyler ister, yalvarırlar. Çok ısrarcı olup da kumandanı rahatsız edene nöbetçi asker kırbaç şaklatır. Ya da putperest toplumların, kendilerinde üstünlük vehmedilmiş kâhinleri, büyücüleri vardır. Halk onların eline, eteğine değerek kurtuluşa ereceğine inanır. Şimdiki el değdirme çabalarını, bu kadîm ya da bâtıl hareketlerin kollektif şuuraltındaki uzantısı gibi mi görmek gerekir acaba? İnsanoğlunda "dokunma saplantısı" gibi bir zaaf mı var? Şehirlerine gelen bir adamın eline dokunabilmek için polis kordonu altında bekleşirken kollarını iştahla, heyecanla uzatan her yaştan vatandaşlarımı görünce aklıma bunlar geliyor. Korumalar ellerini fazla uzatanları, sırayı bozanları geri itmiyorlar mı bir de?! Yapmayın dostlar, parmak uçlarının teması ile kazanacağınız bir şey yok! Bu bir teşekkür ifadesi mi? Minnet ifadesi mi? Para, mevki, makam karşısındaki delice hayranlık mı? Yapmayın.. Kendi elinizin gücüne güvenin, böyle bir başkasının eline dokunmak, elinizin gücüne güç katmayacaktır.