Eski ramazanlar!

A -
A +

Ramazan geldi mi eski ramazanlardan bahis açmak âdettir. Hatta, geçen yıldı galiba, ağzına mikrofon tutulan, çocuk denecek yaşta bir genç de "eski ramazanlar" diye söze başlamıştı da, "sen daha kaç yıl yaşadın da bir de eskiden bahsediyorsun" diye şaşırmıştık. Onunki de zaten büyüklere özenti ya da duya duya kulak alışkanlığı idi herhalde. Hepimizde "bizim zamanımızda...." diye başlayan cümleler kurmak alışkanlığı vardır. Hangi zaman "bizim zamanımız"dır? Şimdi "bizim zamanımız" değil midir? Galiba bizim zamanımız dediğimiz zaman dilimi ilk gençlik yıllarını içine alıyor. Ortaokul, lise, üniversite yılları... Kendimizi ve hayatı tanımaya başladığımız, geleceğe dair büyük planlar yaptığımız yıllar. "Eski ramazanlar" dediğimiz de herhalde "bizim zamanımızın ramazanları"dır. "Eski ramazanlar" sözünü söyleyebilmek için en azından 35 yaşını geride bırakmak gerekir. "Yolun yarısını" katetmiş olacaksınız yani. Belki de bizim zamanımız "yolun ilk yarısı" demektir. Amma velâkin, yurtdışında yaşıyorsanız "Eski ramazanlar" dediğiniz memleketinizdeki ramazanlardır. İbadetler arasında en ziyade oruç Allah'la kul arasındadır. Riyâsı olmayan bir ibadettir. Yeryüzünün neresinde olursa olsun oruç tutabilirsiniz de, tutmayabilirsiniz de. Fakat ramazan ayının aynı zamanda nasıl bir toplum olayı olduğunu da yurdışında yaşarken anlarsınız. Yurt dışında oruç tutarsınız tutmasına da ramazanı yaşamazsınız. Ramazan paylaşmaktır. Teneffüs ettiğiniz havadır ve paylaşılır. Gurbeti gurbet yapan zaten paylaşmanın olmayışıdır. Elektriği, suyu, kaldırımları, yolları, trenleri ortaklaşa kullanırsınız. Fakat bu paylaşmak değildir. Paylaşmak kültürü birlikte yaşamaktır. Gurbette kültürünüz evinizin içinde ya da küçük bir dost grubunuzun arasında yaşanır. Sokak sizinle aynı kültürü paylaşmaz. O yüzden "eski Ramazanlar" deyince.... Bana soracaksınız! Sahur saatinde evlerin mutfak tarafında birer ikişer -gitgide azalsa da- ışıkların yanması, önce uzaktan uzağa duyulan, sonra birden bire yaklaşıveren davul sesleri, pide kuyrukları, iftar saatine yakın fırınların yanına yöresine taşan çörekotlu pide kokuları, iftar topu, iftar çadırları, minarelerde ışıklar, gün boyu biraz durgunlaşmış şehrin iftardan sonra tekrar canlanışı... Sultanahmet Meydanı... Eyüp Sultan... Türbeler arası tur düzenliyormuş uyanık girişimciler! Üç beş türbeyi aynı gün içinde dolaştırıyorlar. "Hadi kalkıyor, Oruç Baba, Sümbül Efendi, Hırka-i Şerif...." Hanımlar türbe önlerinde topluca iftar ediyorlar. Oruç Baba türbesinin bahçesinde sirke kokusu... Bütün bunları kınayanlarınız, hoşlanmayanlarınız olabilir. Gelin o zaman Amerika'da bütün gün aç susuz kalmaktan ibaret olan tatsız, tuzsuz, renksiz ramazanı yaşayın. Hele Müslüman nüfusun az olduğu bir bölgede iseniz.. Öyle ya, gurbet içinde gurbet vardır. ABD'de Türklerin veya Müslümanların sayıca çok olduğu yerlerde teneffüs edilecek bir parça ramazan havası bulabilirsiniz; sokakta değil ama derneklerde iftar sofralarına, teravihlere katılabilirsiniz. Ama öyle bir yerde oturmuyorsanız sadece oruç tutarsınız, ramazanı yaşamazsınız. Hepinize ağız tadı, gönül huzuru ile bir ramazan yaşamanızı dilerim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.