Evcilik oyunu

A -
A +

Her sene dünyadaki yılbaşı eğlencelerine bakarken bir "evcilik oyunu" seyreder gibi oluyorum. İnsanlar, oyuncak evinde kurduğu masal havasının içinde oynayan çocuklar... Evcilik, bütün çocukların vazgeçilmez oyunudur. Bütün çocukların evcilik oynama mekânları, eşyaları vardır. Bebekleri, bebeklerinin elbiseleri, plastik çay-kahve takımları, aslının kopyası olarak duran ama yanmayan ocakları, fırınları, ütü, dikiş makinesi, elektrik süpürgesi... Sonra doktorluk âletleri, bahçıvanlık âletleri, marangozluk âletleri... Aklınıza ne gelirse? Herşey. Herşey ama sahici değil sahte. Yalancıktan. Oyuncaklar kaliteli, pahalı da olabilir; ucuz, çerden, çöpten de olabilir. Işıkları yanıp sönen pilli bir kamyon da çocuğu alıp götürebilir, bir iple çekilen yoz tahtadan bir araba da. Pırıl pırıl bir bisiklet de çocuğun ayağını yerden keser, üzerine bindiği bir dut dalı da at niyetine onu şahlandırabilir. Çocuklar oyuncaklarla; gelir kaynakları, bütçeleri, gayri sâfi millî hâsılaları birbirinden farklı masal bir dünya kurarlar. Biz büyüklere masal gelir aslında, onlara göre gerçeğin ta kendisidir. Plastik çay fincanlarından, olmayan çayı içerken ağızlarını höpürdetecek kadar gerçek.. Çocuk evcilik oynarken mutludur, esas evde olup bitenleri, ana babasının işlerini, güçlerini, dertlerini, sıkıntılarını umursamaz, farkına bile varmaz. Her sene, yılbaşı gecesi dünyanın her tarafında yapılan törenlere bakınca böyle bir evcilik oyunu havası sezerim ben. Demek ki insanın içinde büyümeyen bir taraf var. Dev çanlar bilmem kaç yüz defa çalınır, dev gonglara bilmem kaç yüz defa vurulur, havaî fişekler patlatılır, ışık toplar, düşürülür, balonlar uçurulur, dev rakamlar peş peşe söner, geriye saymalar yapılır. Çığlıklar, haykırışlar, alkışlar... Türlü türlü âdet. Alkole bulaşmadıkça masum, iyi niyetli ama bir o kadar da mânâsız bir sürü âdet. Niye? Yeni yıl girecek! Nerden girecek, nereye girecek! Yörüngesi üzerinde bir eşik de yok ki, gezegenimiz oraya gelince şöyle bir durup soluklanıyor, sonra orayı atlıyor da, sene değişiyor diyelim. Herşey kurmaca, düzmece. Elimizdeki en gerçek oyuncak takvimler. Onları da kendimiz imâl ediyoruz. Birini indirip ötekini asıyoruz. Yeni yıla nasıl girersen bütün sene öyle geçermiş. Bu da "modern hurafe!" Hiç de öyle olmuyor! Velhasıl her sene yılbaşı gecesi bir evcilik oyunudur gidiyor. Oyunu oynayanlar oyuncaklarıyla mutlu; evin geri kalan halkının ahvâli, felâketler, acılar, çileler onları ilgilendirmiyor. "Siyah Giyen Adamlar" filminin son sahnesini hatırlıyor musunuz? Kamera yavaş yavaş uzaklaşırken insanlar, arabalar, evler küçülmektedir. Kuşbakışı New York şehri, sonra Amerika, derken dünya yuvarlağı, güneş sistemi, samanyolu... Kamera uzaklaşmaya devam eder. "Yaşadığımız yer" gittikçe küçülmektedir. Öteki galaksiler, kâinat... Sonunda kamera iyice geri çekilir, perdede şimdi bir bilye vardır. Bildiğiniz küçük bilye yuvarlağı. Herşey ama herşey o bilyeciğin içinde cereyan etmiştir! Yeşil bir el bilyeye bir fiske vurur, sonra alır, başka bilyelerin de bulunduğu bir torbanın içine atıverir. Zaten herşey ama herşey bir evcilik oyunundan, bir masaldan mı ibaret? Hepimiz olmayan çayı içiyor, bir de ağzımızı mı höpürdetiyoruz? Neyse... Yeni yılda en büyük derdimiz "Popstar" yarışmasını kimin kazanacağı olsun!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.