İdealizmle realizmin ayrıldığı noktadayız."Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir devlettir. TBMM iradesi topraklarımızdan yabancı asker geçişine izin vermemiştir. Bizim için ABD'nin değil, milletin istekleri önemlidir. ABD'nin emperyalist emellerine alet olmayacağız. Tek bir Mehmetçiğimizin kanı dökülsün istemiyoruz. Iraklı analar daha fazla ağlasın istemiyoruz. İşte Meclisimiz ne kadar demokrat olduğunu gösterdi, Amerika'nın tehditlerine pabuç bırakmadı!" İdealizm böyle diyor. Gururumuz okşanıyor. Ama bir de realizm var. Realite. Reelpolitik... Realizm gözlüğüyle baktığımızda, daha doğrusu gözlüğe ihtiyaç olmadan çıplak gözle baktığımızda görüyoruz ki ABD kararlıdır. BM'ye sunulan raporların hiçbirini umursamamaktadır. Türkiye'nin "Biz karışmıyoruz" diye kenara çekilmesi işe yaramayacak bir vicdan kandırmacası olacaktır. "Biz yokuz" dediğimizde ne ABD'nin Irak'a saldırısı önlenmiş olacak, ne asker ya da sivil insanların hayatı emniyete alınmış olacaktır. BM kararlarının ABD üzerinde caydırıcı etkisi olmasını hâlâ bir parça ümit ediyoruz ama unutmayalım ki, büyük devletlerin hayır demeleri barışa ve Irak halkına gönül verdiklerinden değil, ABD ile aralarındaki nüfuz ve güç mücadelesindendir. Biz olay mahalline sınırdaşız, Irak'la tarihî ve kültürel bağlarımız var. Bizim "evet" dememiz de, "hayır" dememiz de çok zordur. "Evet" dememiz idealizme ters düşer, "hayır" dememiz realizme ters düşer. Fakat devlet idaresinde realizm ağır basmalıdır. Şu anda idealizm adına, halihazırdaki vatandaşlarımızın ve gelecek neslimizin canını, kanını, malını, devletin istikbalini ve istiklâlini tehlikeye atmayı göze alacak durumda değiliz. ABD karşısında esas itibariyle dört maddemiz var: 1-Bağımsız bir Kürt devleti kurulmayacak. 2-Irak'ın yeniden yapılanmasında Türkmenler aslî unsurlardan biri olarak tanınacak. 3-KKTC adanın iki egemen ortağından biri olarak tanınacak. 4-Her sene Nisan ayında ısıtılıp önümüze konan Ermeni meselesi Kongre'nin gündeminden tamamen düşürülecek. Elbette bu konular konuşulup tartışılmıştır ama ortada durmadan bir para lâfı dolaştı. Artık mikrofonlarda tek bir yardım, hibe, kredi lâfı edilmesini, içinde "ekonomi" kelimesi geçen tek bir cümle kurulmasını istemiyoruz. Kapalı kapılar ardında para konuşun ama lütfen ortada konuşmayın. Geçenki müzakerelerde kameranın önüne geçen hemen her politikacımız söze para ile başladı ve bu durum yerli ve yabancı medyaya alay konusu oldu, milleti de, vekillerini de etkiledi. Bir daha sakın ola ki aynı hataya düşülmeye. Hem üzerinde çekişilen miktar parayı biz batık bankaları kurtarmak için vermedik mi? Washington'a tekrar iletilmeli ki: "TBMM gördüğünüz gibi çok hassastır ve desteğimiz bu dört maddeye bağlıdır. Müttefik isek böyle." Amerika dünyayı şekillendiriyor. Bir zamanlar biz yapardık bu işi. "Kıtaları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik." Bu kesme, biçme, dikme ameliyesi şimdi ABD'nin inhisarında. Bizim "evet" dememizle savaş çıkacak, "hayır" dememizle savaş çıkmayacak olsaydı keşke. Keşke idealizm ile realizm kesişiyor olsaydı. Bunun tek çaresi güçlü devlet olmaktır. Onun da tek çaresi vardır: Çalışmak!