Terör sivil insanları vurduğu için vahşettir, dehşettir, kalleştir. Sivil insan ne demek? Üniformalı olmayan, savaş düzeninde olmayan, elinde silah bulunmayan insan. Yoksa sonuç itibariyle terör de savaş da insanların öldürülmesiyle sonuçlanmaktadır. İnsanlar tarih boyunca farklı isimler altında birbirlerini öldüregelmişlerdir. Savaş, katliam, soykırım, suikast, düello, cinayet... Bu öldürme eylemlerinden "savaş"ın hukukî temeli vardır. Gariptir, acıdır ama insanoğlu birbirini öldürme işini meşru, hukukî bir zemine oturtmak için kanunlar koymuştur. Savaş da bu kanunlar dairesinde, kılıfına uydurularak yapılır. "Aslında üniformalılık zâhirî bir durumdur, o üniformanın altında da sivil bir insan vardır, bütün dünyasıyla bir insan!" diye düşünecek olursak... İşin içinden çıkamayız. Tarih boyunca böyle düşünen bir lider, bir devlet adamı da çıkmamıştır zaten, ki durmadan savaşlar ilân edilmiştir, savaş ilânlarının altına imzalar atılmıştır. Şimdi de böyle biri yoktur, bir gün böyle biri olacağına dair ümit de yoktur. "Dünyada yaşamanın bir şartı öldürmek mi?" gibi acı bir soru zihne takılmaktadır. Genlerimizden biri de "öldürme geni" midir? İnsanoğlu bir çeşit beşerî seleksiyon mu uyguluyor? Güçlü olan güçsüzün hakkından gelir! Tarihinde savaş olmayan devlet var mı, bakın! Katliam ve soykırım savaş ortamının kelimeleridir ama insanlık suçu sayılırlar. Gerçi umursayan yoktur. Güçlü olan, arkası olan güçsüzü katledip, soyunu kırıp üzerine iki kürek toprak atabilmektedir. En "yiğitçe" öldürme şekli düellodur. İki kişi karşı karşıya, teke tek, silahlar denk, gündüz gözüyle, şahitler huzurunda... O da filmlerde, kitaplarda kaldı. Evet, öldürmenin şekli ve adı "terör" olunca habersiz, savunmasız, korunmasız, masum insanlar zarar görmekte. Anasının kucağındaki bebekler, yatağındaki hastalar, eli ayağı tutmayan ihtiyarlar, şeker kapmak için el uzatan çocuklar, rızkını kazanmak üzere yola koyulmuş insanlar... Evinden, tarlasından, dükkânından "devlet emridir" diye, hiçbir maddî menfaat beklemeksizin asker ocağına koşup gelmiş, tezkere gününü sayan delikanlılar... Terör bunları hedef alır. Bu açıdan baktığımızda asrımızın savaşlarının bir parça terörleşmiş olduğunu görüyoruz. Modern savaşlar, savaşın -var kabul ettiğimiz- namusundan, şerefinden mahrumdur. "Terör savunmasız, korunmasız, masum insanları öldürüyor, peki ya savaş?" sorusu beynimizi kemirmektedir. Çanakkale Savaşı'na boşuna "tarihin son centilmenler, şövalyeler savaşı" denmemiş! Artık karşı karşıya gelen ordular, cephe muharebeleri, meydan muharebeleri yoktur, savaş halindeki ülkenin tamamı cephe, meydan olmuştur. Bombaların altında ölenlerin sivil olup olmadığına bakılmamaktadır. Bombaların isabet ettiği hedefler çok defa savunmasız, korunmasız, masum insanlar olmaktadır. Gelişen teknolojinin bize getirdiği bir kazanç da budur! Her şey uzaktan kumandalıdır! Biliyor musunuz, dünyadaki araştırmacıların yüzde 65'i silah sanayiinde çalışıyormuş. Silah sanayii dünya ekonomisinin motor gücü. Eh, bunca buluşu, bunca üretimi kullanmak lâzım, değil mi? Ama savaş ile, ama terör ile...