Grey ile Puankare'nin inâyeti!

A -
A +

AİHM'den çıkan karar hiçbir şeye çözüm getirmedi, her şeyi daha kördüğüm etti. Ben AİHM'yi suçlamıyorum. Başka türlü bir karar çıkmasını mı bekliyorduk? Böyle olacağı belli değil miydi? AİHM'ye giden hanım kardeşimiz mahkemenin "Bu uygulama insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine aykırıdır. Türban ile üniversiteye devamda mahzur yoktur" diye bir karar vermesini mi bekliyordu? Öyle bir karar çıksaydı, "İşte gördünüz mü AİHM adaleti tecelli ettirdi. Helâl olsun onlara!" mı diyecekti? Şimdi, "AİHM, önceden kafalarında oluşturduğu karar için beni figüran olarak kullanmıştır. Hukuku birtakım siyasî hesaplara kurban etmiştir" diyor. Bunu baştan bilmiyor muydu? Madem çıkan karara itibar edilmeyecekti, ne diye Avrupa mahkemelerinde hak aramaya gidilmiş, devletten şikâyetçi duruma düşülmüştür? Davacı hanım kardeşimiz, karar için, "Siyasî ve çifte standardın göstergesi... Asıl sorunu yaşayan Türkiye ve bizleriz. Bu karar, dışarıdan yapılmış bir değerlendirmedir" diyor. O halde neden dışarıya başvurmuştun zamanında diye sormazlar mı insana? Bu kararı onlar durup dururken vermediler ki! Sen başvurdun. Madem çıkan kararı siyasî ve çifte standart göstergesi sayıyorsun, neden İslâmî inanca dayalı hak kabul ettiğimiz bir meseleyi Avrupalı yargıçlara emanet ettin, onları söz sahibi kıldın? Sen de çifte standartlı düşünüyorsun. Oradan istediğin karar çıksaydı, AİHM'ye toz kondurmayacaktın. Karar nasıl yorumlanmalı, yasak getiriyor mu, getirmiyor mu, nokta mı koydu, virgül mü tahliline girişecek değilim; ben hak arama usulünü ve yerini yanlış buluyorum. Davacı, yüzde yüz haklı ve mağdur olduğu bir konuda kendisini haksız duruma düşürmüştür. Fakat işe bakın, haklı çıkan, kazanan da kendi devletidir. Eli kanlı bir teröristbaşının yargılanmasında bile devleti hatalı bulan, durup durup Türkiye'de insan haklarının ihlâl edildiğine hükmeden AİHM bu defa devleti hatasız ve haklı bulmuştur! Ve o devlet AİHM kararlarını kendi iç hukukunun üzerinde göreceğine dair imza atmıştır. Ancak davayı kazanan devletin hâlihazırdaki yürütme organı da kaybeden davacının davasını savunmaktadır. Tam bir kördüğüm. Ben, "yirmibirinci asrın global dünyası, milletlerarası hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygılı yüksek hukuk kurumları" gibi ihtişamlı ibareleri falan anlamayan bir geri kafalı olabilirim. Ama ben olsaydım böyle bir konuda asla ve asla AİHM'ye başvurmazdım. Başımı onlara vuracağıma taşlara vururdum. Asla ve asla, bir Müslüman Türk olarak "Beni, benim ülkemde başımdaki örtüyle üniversiteye sokmuyorlar, bu işe bir çare bulun!" diye el kapısına gidip devletimi şikâyet etmez, dışarılarda bir yerlerden adalet dilenmezdim. Bazı meseleler vardır ki ancak aile içinde çözebilirsiniz. Camı açıp da mahalleye bağırmak yakışmaz. Mahalleden inâyet bekleyen aile fertleri hüsrana uğrar. Âkif'in mısralarını hatırlıyorum: Aman Grey! Bize senden olur olursa meded. Kuzum Puankare! Bittik. İnâyet et, kerem et. Dedikçe sen, dediler karşıdan: İnâyet ola(*) Dediler işte. Grey ile Puankare'nin inâyeti böyle olur! ..... (*) Safahat (Grey ve Puankare devrin Avrupalı devlet adamları idi).

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.