Hayvanlar kesilir miydi, kesilmez miydi, vahşetti, kan gölüydü tartışmaları arasında bir Kurban Bayramı'nı daha geride bıraktık. Allah ibadet gayesiyle yaptığımız her işi kabul etsin. İnsanlarımız kâh ceza verilecek korkusuyla, kâh eğitimin kazandırdığı şuur sayesinde bu sene kesim işlerinde dinimizin kurallarına, sağlık ve temizlik şartlarına daha çok dikkat ettiler, seneye daha iyi sonuçlar alınacaktır ümidindeyiz. İyiye doğru gidiş var. Lâkin, bir gidişatımız var ki nasıl düzene sokulacak bilemiyorum. Açık oturumlarda, köşe yazılarında kurbanlık hayvanların eti, derisi tartışılıp durdu ama, bir de ortada kuyruk yağı gibi titreyip duran hemcinslerimiz var. Bayram müddetince hangi kanalı açsak amatör, profesyonel, yaşlı, genç, çocuk, cümle nisâ taifesi titremekteydi. Kiminin belinden az aşağıda boncuklu bir kuşak, kiminin göbeği dışarda, elleri havada, gözleri baygın baygın yerde, çalan darbukaların ritmine göre, haydi meydan sizin! Daha az olmak şartıyla erkekler de çıkıyor ceketleri bellerine dolanmış... Programın dansözleri bir yana, dinleyici olarak gelenlerin de, yani halkımızın da oynamaya can attığı anlaşılıyor, adeta herkesin yapabileceği tek iş göbek atmak. En hızlı titreyen, en kıvrak sallanan en makbul olan... Eğlence yerlerinden verilen görüntüler deseniz aynı... Bayram süresince de değil, 365 gün, böylesine dizginlenemez bir "çalsın sazlar, oynasın kızlar" manzarası sağlıklı bir gidişat mıdır sizce? İlkel kabileler diye küçümsediğimiz Afrika yerlileri bile bu kadar oynamıyordur. Eğlenmek, neşelenmek herkesin hakkı ama bizim bulunduğumuz seviye bir zincirden boşanmışlık görüntüsü arzetmektedir. ¥ DEVAMI 16. SAYFADA