Bugün Amerika'nın millî günlerinden biri: Martin Luther King'in Doğum Günü. "Bir hayalim var" demişti 45 yıl önce. Martin Luther King'in hayal kurduğu vakitten 45 yıl sonra, iki büyük partiden birinin en güçlü iki cumhurbaşkanı aday adayından biri Afro-Amerikan. "Bir hayalim var!..." deyip devam etmişti King. "Gün gelecek, bir zamanlar köle olanların evlâtlarıyla, yine bir zamanlar köle sahibi olanların evlâtları, Georgia'nın kızıl tepelerinde, birlikte kardeşlik sofrasına oturabilecekler..." Dediği gibi oldu. Beyaz Saray'a giden seçim sofrasına beyaz adaylarla birlikte en güçlü isim olarak bir siyah aday oturdu. Hitabet sanatının şaheserlerinden sayılan "Bir Hayalim Var" konuşmasında Martin Luther King siyahîlerden "Negro" diye bahseder. O yıllardaki kelime budur. Birkaç defa da "black" der: Siyah. Diyebildiği, hayalinin erişebildiği en yumuşatılmış ifade. Bugün Amerika'da ise en fazla tercih edilen, resmîleştirilmiş sıfat Afrikalı-Amerikalı, Afro-Amerikan... "Negro" kelimesi artık asla kullanılmıyor. Amerika'da zenci hakları King ile başlamadı. Çok daha geriye gider ve tam da bu seneki başkanlık seçimlerini hatırlatan bir manzara çıkar karşımıza. Yüz küsur sene önce iki öncü, biri kadın, biri zenci el ele haklar mücadelesi vermişti. Elizabeth Stanton ile Frederick Douglas. Biri kadınların seçme hakkı, diğeri köleliğin kaldırılması ve zencilere vatandaşlık haklarının tanınması için ayağa kalkmıştı. Bugün de Demokrat Parti'nin en güçlü iki adayı Hillary Clinton ile Barack Obama var karşımızda. Biri kadın, biri zenci. ABD tarihinde başkanlık yolunda kadın ve zenci aday adayları gelip geçmiştir, fakat sonuca bu kadar yaklaşan, bu kadar güçlü ses veren olmamıştı. Şu anda Demokrat Parti için iki ihtimal var: Ya bir kadın, ya bir siyahî! Evet, Stanton ile Douglas... Biri kadın, biri zenci.. Aynı idealleri paylaşan, aynı hayalleri kuran, birlikte çalışan bu iki isim, kimin önce oy kullanma hakkı elde edeceği konusunda anlaşmazlığa düştüler. Yani kadınlara mı önce seçmen olma hakkı verilecekti, zencilere mi? 1870'te Anayasaya konan bir ek madde ile zencilere oy verme hakkı tanındı, kadınlar bu haktan mahrum bırakıldı. Kadınlar hayallerinin gerçekleşmesi için 1920'ye kadar bekleyeceklerdi. Amerikan Demokratları şimdi iki isimden birinin başkan adaylığını kesinleştirecek. Kadın mı, siyahî mi? Biri kaybedecek, biri kazanacak. Seçmen olma hakkını önce zenciler kazanmıştı, bakalım seçilmeyi önce kim başaracak? Stanton "Yani..." diyordu, "Amerikan devlet adamları, anayasayı değiştirip de, kendi eşlerini ve kızlarını, Güney'in köle çiftliklerinden henüz gelmiş, cahil ve kirli çukur kazıcıların, ayakkabı boyacılarının, kasapların, berberlerin daha aşağısı bir konuma mı sokacaklar?" Douglas ayağa kalkıp onun mücadelesini övdükten sonra diyordu ki: "Kadınlar, kadın oldukları için ne hayvan gibi avlandı, ne evlerinden sürüldü, ne yollarda sürüklendi, ne elektrik direklerinde sallandırıldı, ne çocukları kucaklarından sökülüp alındı, ne evleri kundaklandı... Öyleyse onların oy verme hakkı almaları hiç de âcil değildir." Peki, iki tarafa da verselerdi, nasıl olurdu? Gülüyor ve şaşırıyoruz şimdi. Bugün bizim tartışmaktan bıkıp usanmadığımız baş örtüsü (nâm-ı diğer türban) konusuna da torunlarımız "akıllarını peynir ekmekle mi yemişti bunlar?" diye gülüp geçecekler...