Ohri Gölü kıyısındaki Struga şehrinin adını ilk defa Yavuz Bülent Bâkiler üstadın muhteşem eseri Üsküp'ten Kosova'ya kitabında duymuştuk. O 1976 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Struga'daki şiir festivaline Türkiye'yi temsilen katılmakla görevlendirilince araştırmaya başlamıştı: "Struga Yugoslavya'nın neresinde? Struga hangi cumhuriyette?" Sonra Yugoslavya'nın Ankara Büyükelçiliği'nden öğrenmişti. Sonra Struga Şiir Akşamları'nda Fazıl Hüsnü Dağlarca ile olan o tansiyonu yüksek muhavereler... Artık Yugoslavya yok. 25 bin kilometrekarelik Makedonya Cumhuriyeti var. (Makedonya adının aslında çok daha büyük bir coğrafî bölgeyi işaret ettiğini, Yunan Makedonyası, Bulgar Makedonyası diye iki parça daha olduğunu söylemiştim.) Struga Ohri'ye komşu. Rumeli'de gördüğüm, "tıpkı Anadolu'da bir kasaba!" dediğim kaçıncı yer burası? Bu benzerliği evlerin, dükkânların mimarisi mi yapıyor, insanların fizikî yapıları, kılık-kıyafetleri mi? Binaların arasından görünen minareler mi? Sokakta, çarşıda mutlaka kulağınıza çarpan Türkçe'mi? Galiba hepsi birden. Sizi hemen saran "Türk" bir hava var ortalıkta. Struga, ortasından nehir geçen şehirlerden. Ohri Gölü'nden çıkan Kara Dirin ırmağı şehrin içinden geçip Arnavutluk'a doğru yoluna devam ediyor. Gölün sularının ırmağa karıştığı, yani Kara Dirin'in başlangıç noktası şehrin içinde. Üstünde birkaç köprü. Biri eskice bir tahta köprü ki şiir festivali onun üzerinde yapılırmış. İki kıyıda toplanan şiirseverler dünyanın her yerinden gelen şairleri burada dinlerlermiş. Sonra yine Anadolu kasabaları... Yol boyunca ara sıra küçük şapeller, dağlara dikilmiş haçlar görüyoruz, Anadolu'da olmadığımızı hatırlatan. Bir de Anadolu'da göremediğimiz kadar orman, gürül gürül dereler. Tekrar Vardar Ovası. Kırçova, Gostivar... Yol tabelâlarındaki isimler alt alta birçok dilde sıralanmış. Sırpça var: Eski Yugoslavya'dan kalma. Makedonca var: Devletin resmî dili. Arnavutça var: Güçlü azınlığın dili. Türkçe? Türkçe yok! Olsun, devlet eliyle Türkçe yazılmamış ama her yanda özel sektörün Türkçeleri var. "Özel sektörün Türkçeleri"ni Avrupa'nın başka şehirlerinde de gördüm, İngiltere'de, Belçika'da, Almanya'da. Ama oralarda Balkanlar coğrafyasının taşına toprağına sinmiş "Türk" havası yoktu. "Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular" içinde olmamızın sebebi de bu hava zaten. Bu coğrafya devlet sınırlarımızın dışında kaldı ama gönül sınırlarımız hâlâ buralardan geçiyor...