1 Mayıs'ta Taksim Meydanı ve çevresinden ulaşan görüntüler çok can sıkıcı. Yabancı basın mal bulmuş Mağribî gibi, döner durur verir artık o görüntüleri. Bakıyorum da ağzını açan herkes valiye, emniyet kuvvetlerine yüklenmekte. Peki ama, hırsızın hiç mi kabahati yok? Kadıköy meydanındaki gösterilerde olay çıkmadı. Konuşuldu, şarkı söylendi, halay çekildi. Oradaki gösteri izinliydi. Orada toplananlar gerçekten "1 Mayısı kutlamak" üzere gelmişti. Valilik Taksim Meydanı'na izin vermediğini günler öncesinden duyurdu. İzin verilmeyen yerde gösteri yapmak herşeyden önce suç değil midir? İzinsiz gösteri yapmak suçunu işleyen, işlettiren sendikaya tek lâf söyleyen çıkmıyor. "İzinsiz yerde ne işiniz vardı?" diye soran olmuyor. Maksat kutlama ise izin verilen alanlara gidin! İllâ "Taksim Meydanı" diye tutturmak, maksadın kutlamadan başka birşey olduğunun delili değil mi? Gözaltına alınanların üzerinde şu kadar molotof kokteyl, tabanca bulunmuş... Onları görmedim. Ama bir şeyi gördüm! Kameralar, polisin uyguladığı darp üzerinde yoğunlaşmışlardı, nerde birinin kafasına inmekte olan bir cop var, orayı çekmişlerdi ama, buna rağmen gördüm. Eminim siz de görmüşsünüzdür. Neydi o? Sapan! Gençler sapan atıyordu! Nedir sapan? Sapanın ne olduğunu hepimiz biliriz. Peki ne demek olduğunu düşündünüz mü? Bir insan bir yürüyüşe, bir meydana, bir kutlamaya cebinde sapanla gidiyorsa... Bu ne demektir? Bu demektir ki, oraya kutlamaya falan değil, olay çıkarmaya gidiyor. Hazırlıklı gidiyor. Öfke anında yerden taş alıp fırlatmaktan çok daha farklı birşeydir bu. Taammüden taşlamak! Normal bir insan cebinde sapanla gezmez. Sapan cep telefonu ya da cüzdan değildir. Bir yere cebinize bir sapan sokup da gidiyorsanız bir art niyetiniz var demektir. Şimdi soruyorum o gençlere: "Kutlama, anma, saygı" yürüyüşüne neden sapan ile gittiniz? Yolda kuş görürsek diye mi? Lütfen biraz da bu cepheden bakalım. Polis aşırı güç kullanmış olabilir, fakat karşısındakiler de oraya, zaten izin verilmemiş o meydana, olay çıkarmaya gelmiş, teçhizatlı gelmiş, niyeti taşlamak, kırıp dökmek, yakmak olan bir gruptu. Sadece polise yüklenmek adil bir tavır değildir. Tandoğan ve Çağlayan mitinglerinde görev yapanlar da aynı emniyet teşkilâtı mensuplarıydı. Bir olay duymadık. Çünkü o meydanlarda toplananların cebinde sapan yoktu! Fakat.... Polisimizde eğitim eksikliği var gibi geliyor bana. 1 Mayıs akşamı mıydı, bir gün sonra mı, İstanbul'un bir yerinde bir vak'a-i âdiye oldu. Üç-beş polis, bir olaya müdahale ediyor. Olayı çıkaranlar belki sarhoş, belki kabadayı, bilemiyorum. Polise hem lâf yetiştiriyorlar, hem "hareket" çekiyorlar. Polis karşılık veriyor. Karşılıklı ağız dalaşı, yumruk, tekme... Polis de yumruk yiyor, sendeliyor, düşüyor. Sık sık karşılaştığımız bu manzara çok acıklıdır. Polisin görevi "dövmek" değil, "götürmek"tir. Bir olaya karışan, maraza çıkaran, şüpheli davranışları görülen vatandaşın kolunu arkaya büktüğü gibi, kelepçeyi taktığı gibi karakola götürecektir. Polisin vazifesi budur, bu kadardır. Coplamak, tekmelemek değil, derhal derdest edip götürmek. Galiba bu eğitimde bir eksiklik var. Eminim, bu eksiklik istisnadır. Ama o istisnalar göze batıyor. Hem çok fazla batıyor. Gözaltına alınan 500 değil, 1000 kişi olsun ama böyle polis tarafından coplanmakta, tekmelenmekte, yumruklanmakta olan insan manzaraları dolaşıp durmasın ortalıkta.