Horoz döğüşleri

A -
A +

Televizyon kanallarımızda açık oturumlar var. En çok siyasî veya dinî konular üzerinde, kimi yazar, gazeteci, kimi politikacı, kimi ilim adamı olan konuşmacılarla uzun programlar yapılıyor. Kimi oturumlar ağır başlı bir tempoda sürerken, çoğu da, kelimelerin silah olduğu bir meydan muharebesi havasında geçmekte. "Söz düellosu" desem, düello; centilmenliği ve kuralları akla getirir. "Horoz döğüşü" demek daha uygun olacak. İlk sorular sorulduktan, ilk cümleler söylendikten sonra taraflar birden bire şahlanıyor, karşılıklı atışmalar, sataşmalar, hakaretler... Kimse kimsenin sözünün bitmesini beklemiyor. Herkes lâfı birbirinin ağzından alıyor, lâfı ötekinin ağzına tıkıyor. Zaten efendilik gösterip muhatabının sözünü bitirmesini bekleyenler konuşma fırsatı bulamıyor. Meydan daha çok bağıranın! Bazen öyle oluyor ki, bakıyorsunuz, oturuma katılan herkes hep bir ağızdan konuşmakta. Her kafadan bir ses çıkıyor, kimin ne dediği anlaşılmadan çok sesli, fakat hiç de müzikal olmayan bir koro dinlemeye başlıyoruz. Program yöneticisi misafirlerini sakinleştirmede başarısız kalıyor. Bazıları sakinleştirmek de istemiyor galiba. Öfke dozu yüksek tartışmaların daha çok seyirci topladığı düşünülüyor olmalı. Bazı yöneticiler, kendileri de öfkeli insanlar. Kimi programlarda stüdyoda seyirciler var. Onlar da durup durup alkış patlatarak ortama fon teşkil ediyorlar. Memleketimizin münevver, geçim derdi olmayan, rahat insanları bu kadar tahammülsüz, öfkeli, kızgın, sabırsız, disiplinsiz olursa, milyonlarca seyirci önünde bu hallerini ortaya dökmekten çekinmezlerse bir de geçim sıkıntısının gerginliğini yaşayan sokaktaki vatandaşlar ne yapsın? Sokaktaki insanlarımız birbirlerinin boğazını sıkmaya, yakasına yapışmaya hazır birer barut fıçısı halinde ise hiç kınamayalım. Amerikan televizyonlarında gündüz yayın kuşağında gürültülü tartışma programları var. Fakat... Siyaset, din, kültür vesaire gibi ciddî konular üzerinde değil. Bu programlarda gayri ciddî, gayri ahlâkî konular seçilip toplanan insanların birbirlerine girmeleri sağlanıyor. Alkışlar, haykırışlar, küfürler... Kimin ne dediği belli olmuyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Meselâ, bir konu: Bebeğimin babası kim? Başka bir konu: Nişanlısını, ikiziyle aldatanlar... İşte böyle, daha aşırılarını yazmaktan hicap duyduğum pespâye konular. Seyirci herhalde onları birşeyler öğrenmek isteğinden çok, bir boks maçı zevkiyle seyrediyor. Kim kimin hakkından gelecek? Bu tartışmaların misafirleri hiçbir zaman yazarlar, ilim adamları, politikacılar değil, Amerikan toplumunun en alt seviyesindeki insanlar. Akşam saatlerinde, yani "prime time" denilen iyi programların kuşağındaki, politikacıların, ilim ehlinin katıldığı açık oturum, sohbet programlarında ise tarafların horoz döğüşüne kalkıştıklarına hiç şahit olmuyoruz. Yani bizim en kaliteli insanlarımızın yaptığı programlar, neredeyse, buradaki en kalitesiz insanların katıldığı programların seviyesine düşmekte. Bu benzeyişten bîzâr oluyorum. Ve neden acaba diye düşünüyorum. Acaba eğitim sistemimizde konuşma âdâbı yeterince öğretilmiyor mu? Yoksa Akdeniz coğrafyasının insanları eğitimle, ilimle dizginlenemeyen fevrî bir karaktere mi sahip? Ya da feverân etmek, taşmaya, patlamaya meyilli olmak, kendini kontrol edememek ve bu kontrolsüzlükten zevk almak millî karakterimizin bir özelliği mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.