Ramazan ayı geride kaldı. Allah tekrarını nasip etsin! İftar çadırları da geride kaldı. Belediyelerin kurduğu iftar çadırlarında saatlerce birkaç kap yemek için bekleyen insanımız ramazandan sonra ne durumdadır? 30 günü bu şekilde geçirdiler. Peki ya önce? Ya sonra? Ramazan boyunca iftar çadırı kurup yemek dağıtmak geçim sıkıntısı çeken insanlar için deva olamaz. İnsanlar ramazan haricinde de acıkırlar. Yurt dışından, ekranlardan 30 gün boyunca gördüğümüz manzara ise şudur: Her gün birkaç saat kuyrukta bekleyip üç kap yemek alan, yaşlı, genç, kadın, erkek, binlerce insan... Günün dörtte biri yemek kuyruğunda... Yorgunluk... İtiş kakış... Yabancı bir göz şöyle diyecektir: "Türkiye'de ramazan ayının en önemli faaliyeti galiba yemek kuyruğunda beklemek." Bu manzara hiç de medenî, muasır değildir. Bir taraftan da, "sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek" şeklinde nezih bir kaideyi barındıran bir dinin mensubuyken, o günkü yemeği verenlerin reklamı, gösteriş havası, teşhir... Sokakta yatıp kalkan çocuklara, anasız-babasız kalmış çocuklara yetimhânelerin, aile içi şiddet gören kadınlara barınma evlerinin, muhtaç yaşlılara huzurevlerinin, sonra dershânelerin, sağlık ocaklarının yeterli olmadığı bir memlekette 30 gün kazanlar kaynatarak hayır yapmak biraz göz boyamadır. Günü kurtarır belki ama vatandaşın sıkıntısına kalıcı çözüm getirmez. Ramazanda bu konuyu yazmadım, oruç ağzınızla tadınız kaçmasın diye. Ama şimdi konuşalım ve gelecek ramazana kadar çareler üretelim. Ürettiğimiz çareler sadece bir ay için değil, 12 ay için geçerli olsun. Ve gerçek ihtiyaç sahiplerini bulsun. ABD'de "Food Stamp" denilen bir uygulama var: Gıda Pulu. Federal hükûmetin bir programı. Tarım Bakanlığı bünyesinde hizmet veriyor. 1930'lu yıllarda başlamış. Yoksul aileler için gıda yardımı. Bu yardımı almak isteyen kendisine en yakın büroya gidip form dolduruyor. Gerekli belgelerin, bilgilerin ibrâzından sonra gıda pulu -kupon da diyebiliriz- almaya hak kazananlara "food stamp" koçanları aylık olarak gönderilmeye başlanıyor. Miktar, kişinin oturduğu şehre, gelir, yaş, sağlık vs. durumuna göre belirleniyor. Bunlar aynen para gibi işleme konan, görünüş olarak da paraya benzer kâğıtlar. Üzerlerinde 10 dolar, 20 dolar... yazar. Son yıllarda kredi kartı gibi elektronik transfer yapan kartlı sisteme de geçildi. Bu programla süt, yumurta, peynir, ekmek, meyve, sebze gibi temel gıda maddelerini satın alabilirsiniz. Yani gidip de sigara, alkollü içki alamazsınız yahut lokantada yemek yiyemezsiniz. Gıda kuponu kullanan vatandaş, bu programa dahil olan -devletle arasında anlaşma olan- herhangi bir markette alışverişini yapar, borcunu bu kuponla öder. 10 dolarlık öteberi aldıysa, üzerinde 10 yazan kuponu verir yahut "food stamp" kartından 10 dolar düşerler. Market, kasasına giren bütün gıda kuponlarının toplam meblâğını ay sonunda devletten tahsil eder. Bu sistem, gıda yardımının bence en medenî, en insanî yoludur. Bunu memleketimizde uygulayalım. Gıda yardımı isteyen vatandaş muhtarlığa başvursun. İstenen formu doldurup gerekli belgeleri, bilgileri getirsin. Muhtarlıklar gıda yardımı sisteminin en küçük bürosu olarak hizmet verebilir. Hangi bakanlığın bünyesinde olacaksa orada kurulan daire programın ayrıntılarını, ülkemizin şartlarına göre nasıl işleyeceğini tesbit edip karara bağlar. Kuponlarını alan vatandaş mahallesindeki marketten, bakkaldan alışverişini yapar. Birkaç kalem mal tesbit edilir: Un, şeker, pirinç, makarna, kuru fasulye, bulgur, yumurta, süt... Böylece mahalle esnafı da çarkını döndürür. Gıda yardımı kamyonlarının önünde insan haysiyetini yerle bir eden itiş kakış, kavga, toza, çamura bulanma görüntüleri de ortadan kalkar. Ramazan ayı da, -inşaallah- en önemli faaliyeti iftar çadırı önünde beklemek olan bir ay olmaktan çıkar.