Memleketimizde bir gösteri yürüyüşü ya da toplantısı olur, ardından kendi televizyonlarımızla birlikte dünyanın belli başlı kanallarında Türk polisinin dayağını, tekmesini, copunu seyrederiz. Defalarca, döne döne, tekrar tekrar verirler, seyrederiz. Antakya'da bir olay olmuş. Gazetelerin birinde küçük bir haber olarak yer aldı. Biri öğrenci üç genç iki polis memurunu dövüp hastahânelik etmiş! Kısaltarak yazayım haberi: Antakya Lisesi önünde güvenlik önlemi alan 2 polis memuru, okul önünden uzaklaştırmak istedikleri biri öğrenci 3 kardeş tarafından dövüldü. Adları açıklanmayan polislerin birinin ayağı bileğinden çatladı. 3 kardeş gözaltına alınırken, dövülen 2 polis Antakya Devlet Hastahânesi'ne götürüldü. Vücutlarında darp izleri de bulunan polislerin şikâyeti üzerine Cumhuriyet Savcılığı'na sevk edilen 3 kardeş, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Hani Lord Northcliffe'in meşhur sözü vardır: "Bir köpek adamı ısırırsa haber değeri taşımaz ama adam köpeği ısırırsa haberdir" Bu hüküm bizim polis teşkilâtı için geçerli değil sanırım. Polis vatandaşı dövünce haber oluyor ama vatandaş polisi dövünce vak'a-i âdiye!... Polis gençleri döverse herkes ayağa kalkıyor, gençler polisi döverse çıt yok! Hiçbir anahaber bülteni bu habere ayıracak yer bulamadı. Şimdi bu olayda iki ayrı mesele var: Birincisi, iki polis üç genç tarafından nasıl dövülür? Polisimiz savunma, adam devirme, etkisiz hale getirme teknikleri konularında yeterli eğitimi almıyor mu? Bu olayda ve buna benzer bütün olaylarda polisin yapması gereken olayın faillerinin kollarını arkaya kıvırıp kelepçeyi takmak, sonra da emniyete götürmektir. Amerika'da kelepçeleme işini adamı yere yıkıp da yaparlar hatta. Polis yere devirdiği adamın kolunu arkaya kıvırıp kelepçeyi bir hamlede geçirir. Bizim polislerimiz adam yakalama konusunda yeterli staj yapmıyorlar mı, nedir? Fıtrî beceriksizlik mi var? Olabilir. Herkes bu işi beceremeyebilir. O halde, eğitim devresinde beceremeyenler ayıklanmalı, o üniformayı giyip ortaya çıkan memur bu haberdeki gibi hallere düşürülmemeli. Bizim polislerimiz daha ziyade, ve denk getirebilirlerse, cop ve tekme ile iş görüyorlar. Halbuki polisin görevi yakalamak ve götürmektir, ceza vermek değil! Birinci mesele bu; iki polisin, üç genç karşısındaki acziyeti, hastahânelik edilişleri. Polis eğitiminde savunma ve faili etkisiz hale getirme teknikleri konuları lütfen gözden geçirilsin. İkide birde ekranlarda tekme ve cop sallayan polis de görmeyelim; böyle çoluğun çocuğun taşladığı, yumrukladığı polis haberleri de okumayalım. İkincisi, devletin güvenlik gücünü temsil eden iki polisi hastahânelik etmiş gençler tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış. Bu ne iştir? Ortada darp var, fizikî şiddet var, yaralama var, failler salıveriliyor. Nezarethânede yer mi yoktu neydi? Kanunlarda bir boşluk mu var? Polise saldırıp dövenler gözaltında tutulmazsa kimler tutulur? Polis etkili, yetkili bir güvenlik kurumu olarak görülmezse, polisten çekinilmezse, ama "coplar, tekmeler" diye değil, kelepçeyi takar götürür diye çekinilmezse, memlekette âsayiş sağlanamaz. Evet, polis gençleri döverse herkes ayağa kalkıyor, gençler polisi döverse çıt yok! Gençler sokakta serbest... Polisin canı can değil! Bu terslik bizde hep var. Baksanıza, aydınlarımız durup durup "Ermenilerin acılarını paylaşmak"tan bahsediyor. Evi, ocağı, tarlası, mahallesi, kasabası, ırzı, namusu yağmalanan Türk'ün acısını hatırlayan, önemseyen yok. Türk'ün canı can değil, acısı acı değil. "Bir Ermeni bir Türk'ü öldürürse haber değeri taşımaz ama bir Türk bir Ermeni'yi öldürüse haberdir." mi desek acaba?