Diyarbakır 16'ncı Tugay Komutanlığı'nda görevli yüksek rütbeli bir subaydan bir e-posta mesajı aldım. (Kendi isteği üzerine ismi bende mahfuzdur). Belli ki yüreği hizmet aşkıyla çarpan, yaralara merhem olmak için çırpınan bir subayımız. "Derdimizi duyurmamıza yardımcı olun" diyor. Özetle şöyle yazmış: "Tugayın etrafında bulunan 9 adet köy ve 2 adet mezradaki öğretmenler ve köylüler ile sık sık bir araya gelmekte onların sorunlarını dinlemekte bir kısmına imkânlarımız dahilinde çözüm getirmekteyiz. Çevremdeki köy ve mezra okullarının ihtiyacı, fizikî şartlarının çok az bir gayret ve maddî imkânla iyileştirilmesi, eğitim yapılabilecek çamursuz bir ortamın sağlanabileceği alanların oluşturulması, çocukların oturabileceği yeterli miktarda sıra sağlanması, üşümeden dersleri takip edebilecekleri ısınma ortamının sağlanarak etkili bir eğitim yapılabilir hale getirilmesi..." Benzer haberlerle sık sık karşılaşıyoruz: "Filan köyde köprü yok, çocuklar salla okula gidiyor." "Falan köyün okulu dört duvardan ibaret." Şimdi benim merak ettiğim şu: Diyarbakır'dan, ya da yokluklarla boğuşan öteki illerimizden, Erzurum'dan, Tunceli'den, Van'dan, Hakkari'den, Mardin'den çıkmış üç beş zengin insanımız yok mudur? İstanbul'da düzinelerle filanca yerliler, falanca yerliler dernekleri var. Hemşehri dernekleri. Bu dernekler o ilden gelip İstanbul'u mesken tutmuş, işlerini yoluna koymuş, bir kısmı hatırı sayılır iş adamı olmuş vatandaşlarımızın kurduğu derneklerdir. Zaman zaman toplanıp eğlenirler. İhtimal bu mübarek ayda da iftar sofralarında bir araya geliyorlardır. Onlar kendi doğdukları, büyüdükleri vilayetlere, kasabalara, köylere el uzatmıyorlar mı? Hemşehrilerinin çocuklarına çamursuz, sıcak bir eğitim ocağı, oturacak sıra, yazacak kalem tedarik etmeyecek kadar oralara yabancılaşmış, kayıtsızlaşmış, kulak tıkamış olduklarına inanmak istemiyorum. O halde nedir bu bitip tükenmeyen okul, araç gereç, sıra, kitap vs. yokluğu haberleri? Her vilayet için beş zengin adam arıyorum! Doğdukları ilin köylerindeki, mezralarındaki okullara el verecek beş zengin adam! Ya da kadın! İnsan! Yüz küsur sene önce Çakırcalı Mehmet Efe, bölgenin zenginlerini kendi usulünce "organize ederek" ne lâzımsa, okul, köprü, cami, değirmen, oraya ne lâzımsa yaptırtırmış. Mahallî dertlere mahallî çözüm! Hiç "devlet nerede?" falan demeyin; Doğu ve Güneydoğu'dan gelen buna benzer mahrumiyet haberleri, büyük şehirlerimizde yaşayan oralı zenginler için, yaptıkları düğünler günlerce konuşulan ağalar için utanılacak bir durumdur. ..... Geçen hafta, Amerika'daki "pitalar" hakkında yazdığım yazı üzerine bazı hanım okuyucular bana pide tarifi göndermiş. Bu duyarlılıklarından ötürü teşekkür ediyorum. Aslında evde kendim pide pişiriyorum. Fena da olmuyor. Arkadaşlarımızın iftar davetlerinde benden daha usta hanımların yaptığı daha lezzetli pideler de yiyebiliyorum. Yalnız mesele pide yemek değil! Pide bir sembol. Pide bir kültürü paylaşmanın sembolü. Ramazan kültürünü. Ben burada o kültürü bulamıyorum. Yani pide, fırın önünde kuyruğa girip alınınca güzel. Pide, sokaklarda pide almış hızlı hızlı giden başka insanları görünce güzel. Pide minareden okunan ezanla, atılan topla oruç açınca güzel. Yoksa biraz maya, biraz su, aldığı kadar un.