Kadınlara dair bir yazı

A -
A +

Geçen hafta kadın hakları üzerine, kadınların sömürülmesi, ezilmesi üzerine hayli konuşuldu. Kadın hakları deyince farklı algılamalar olduğunu görüyorum. Kimi hemcinslerimiz kota istiyor. O zaman kadın-erkek eşitliğini nasıl savunacağız? Bence kota istemek erkeklerden himmet beklemektir, eşitsizliği peşinen kabul edip ayrıcalık istemektir. Yani bir mevkiye "gelmek" değil, "getirilmek"... Ben buna karşıyım. Kadının kotalardan yararlanarak belirli yerlere gelme isteğini hazıra konma arzusu gibi görüp yadırgadığımı söylemeliyim. Kadınlar hangi göreve gelecekse, hangi meclise girecekse sadece ve sadece bilgisiyle, becerisiyle, hüneriyle, kendi gayretiyle gelmelidir, girmelidir. Biz kendimiz mücadele etmeyeceğiz, didinmeyeceğiz, bize bir ayrıcalık tanınsın diye bekleyeceğiz. Bu yanlıştır. Kendine güvenen, ilmine, kültürüne, mesleğine güvenen bir kadının kotalardan kolaylık beklemesine ihtiyacı yoktur. Kota lâfının olduğu yerde zaten eşitsizlik vardır, zayıf tarafı koruyup kollamak vardır. Koruyup kollanmak istemiyoruz diye ortaya çıkan da biz değil miyiz? Fizikî güç olarak -istisnalar varsa bile- zayıf olmayı kabul ederim ama onun dışında bir tek hüküm vardır: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Bilgi kimdeyse güç ondadır. Bilmenin kadınlıkla erkeklikle alâkası yoktur. Bilgimize güveniyorsak neden hâlâ kendimizi eşit kabul etmemekte direniyor, kota diye tutturuyoruz? Bazen çuvaldızı kendimize batırarak diyorum ki, acaba genel olarak kadınların karakterinde kolayına kaçma maddesi ağır mı basıyor? Meselâ, ekranlardaki ciddî (gerçi çoğu zaman horoz dövüşüne dönerek onların da ciddiyetine leke sürülüyor ama) tartışma programlarının yapımcı ve sunucuları hep erkektir, tek bir kadın yok! Kadınlarımız bol müzikli, bol göbekli, bol dedikodulu programların yapımcılığından yukarı çıkamadılar. "Kadın dediğin çalkalar, çalkalar" diyen şarkıcı kıza kulak verdiğinizde ne hissediyorsunuz? Son zamanlarda kadınların yapabileceği en iyi işin bu olduğuna dair bir kanaat yerleştirilmeye çalışılıyor gibi. Bu rol dağılımından her iki cins de memnun mu yoksa? Meselâ, en ciddî gazetelerimizin yarı çıplak kadın pozları ile dolu olması, televizyonlardaki programlarda erkek sunucular pantolon ceket giymiş olarak yayına çıkarken kadın sunucuların daima yarı çıplak olması, otomobil gibi, cep telefonu gibi en ilgisiz reklamların bile kadın vücudu teşhiri ile sunulması, "sıcaklık mevsim normallerinin üzerine çıktı" haberlerinin yegâne görüntüsünün deniz kıyılarındaki bikinili genç kadınlar olması haklar cümlesinden midir, değil midir? Kadın akıl, fikir, ilim, irfan, kültür ağırlıklı değil de beden ağırlıklı olarak, hatta çoğu zaman bedenden ibaret düşünülmekte, sömürünün hareket noktası olan bu düşünceye, gariptir ki, kadınlar da destek vermektedir. Ve ne yazık ki bu anlayışın eğitimli-eğitimsiz, zengin-fakir, köylü-kentli olmakla da alâkası yoktur. Yani köylerde kadınlar eziliyor, şehirli kadının durumu iyidir diyemezsiniz. Aksine köylü kadın şehirli kadına göre erkekle daha eşit şartlar altındadır, çünkü çalışma hayatının daha çok içindedir. Çalışanın başı dik olur. Kuma gerçeğini hatırlatmayın. Bu, başka isimler altında şehirde daha çok var. Kumanın en azından çevresinde bir meşruiyeti ve bu meşruiyetin getirdiği bazı hakları vardır. Bu haklar da olmaksızın yaşıyan milyonlarca kadın var. Nedense kadın hakları deyince hep aldatılan kadının durumu düşünülür. "Esas kadın" odur. Halbuki karşı taraftaki de bir kadındır. Bir hemcinsimiz... Onun dünyası üzerinde hiç düşünmez, ona daima "kötü kadın" gözüyle bakarız. Kötü kadın... Ne demektir bu? "Kötü erkek" diye bir tabir yok, "kötü kadın" var. Fiilde ortaklık olduğu halde faillere farklı muamele nedendir? Kadını bedenden ibaret görmenin bir başka sonucu... Her şeyden önce bu lâfı yok etmedikçe kadın haklarından, eşitlikten nasıl bahsedeceğiz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.