Kalabalık ve millet

A -
A +

Güneş gözlüğümün sapındaki çivi düşünce caddede gördüğüm ilk gözlükçüye girdim. Orta yaşlı bir adamdı sahibi, iki dakikada halletti. "Borcum nedir?" dedim. Adam gülümseyip "bir şey istemez" deyince Mehmet Kaplan'ın her evde başucu kitabı olması lâzım gelen eseri Nesillerin Ruhu'ndaki "Kalabalık ve Millet" başlıklı yazı aklıma geldi. Kaplan Hoca o yazısında çocukluğunun yarı köy Sivrihisar'ını anlatır önce. Oradaki millî ruhu. Sonra büyük şehirlere yerleşir. "Kara kalabalıklar" ortasına. Oralarda milyonlar arasında bir başına yaşanır. Sonra, otuz yıl aradan sonra Erzurum'a -Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin kurucu dekanı olarak- gider ve çocukluğundaki "millet"i yeniden bulur. Şöyle bir paragrafı var: "Bir kış günü gözlüğüm bozulmuştu. Taş Mağazalarda bir kuyumcuya tamir ettirdim. 'Borcum ne kadar?' diye sordum. Asil çehreli usta 'Bunun için para alınır mı bey?' dedi. Otuz yıldan beri duymadığım bir hisle ürperdim. Bu, benim çocukluğumda sesini çok iyi tanıdığım ulvî ruhlu Anadolu insanının sesiydi." İşte, benim gözlükçü de "bir şey istemez" deyince bu paragrafı hatırladım ve tıpkı Kaplan Hoca'nın dediği gibi, "tarifi güç bir saadet hissi" duydum. Halbuki "Kalabalık ve Millet" yazısı kaleme alındığından beri çok yıllar geçmişti, köprülerin altından çok sular akmıştı, küçük şehirlerimiz bile çok değişmişti. Buna rağmen o ruh hâlâ Anadolu şehirlerinde yaşıyordu. Peki, büyük şehirlerin nüfusunu meydana getiren de aynı Anadolu'nun insanı olduğu halde o insanlar büyük şehirlerde kimlik mi değiştiriyordu da, büyük şehirlerimiz "kara kalabalık" haline geliyordu? Kendi kasabasında "millet" iken büyük şehre giden insanlar neden "kalabalık" haline dönüşüyordu? Şehrin kapılarını bekleyen büyücüler vardı da onlar mı değneklerini değdiriyordu insanların ruhu üzerine?!. Büyük şehir "kalabalık şehir" demektir. İnsan, kalabalığı meydana getirir ama kalabalığı tanımaz. Tanımadığı için de kendini güvende hissetmez. Kendisi de kalabalığın bir üyesidir ama kalabalığa kuşku ile bakar. Güvensizlik ve kuşku şehirde her ferdi kendi içine kapatır. Buna ulaşım zorlukları, geçim sıkıntıları, hava kirliliği, gürültü kirliliği gibi çevre şartları da ilâve olununca büyük şehrin insanı, bizim Ege'nin bir deyimiyle "başını zor kurtaran" insandır. Başını zor kurtaran insan etrafına karşı duyarsızdır, hoyrattır, sevgisizdir, bencildir ve yalnızdır. İşin sırrı büyük şehirlerimizde de "millet" olarak yaşayabilmek.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.