Amerika'nın benim yaşadığım doğu yakası ile Türkiye arasında 7 saatlik zaman farkı vardır. Burası 7 saat geridedir. Yani memleketimizde sizler sabahleyin el-yüz yıkayıp kahvaltıya ve yeni güne hazırlanırken bizler sizin geride bıraktığınız akşamın son çayını içmekteyizdir. Biz uykuya dalarız, siz memlekette doludizgin yollara düşer, güne başlarsınız. Çoğu zaman en önemli olaylar biz burada uyurken olur. Sabahleyin kalktığımızda -ki siz öğleden sonrayı yaşıyorsunuzdur artık- ilk iş bir Türk haber kanalı açıp biz uyurken memlekette ne oldu bitti öğrenmektir. Epey bir zamandır günümüzün ilk cümlesi şu oluyor: Ne oldu bakalım biz uyurken? Biz uyurken bir şeyler olup bitmeyen gün yok! Her güne damgasını vuran başlıklar var. Bir sabah bakıyoruz "tozlu zarflar" açılmış. Bir sabah bakıyoruz "mermili zarflar" gönderilmiş. Her gün memleketin bir şehrinde, ilçesinde gerginlik. Memleketin başşehrinde gerginlik... O ne dedi, bu ne dedi? Laf ebelikleri. Kozmik oda, kozmik arama, kozmik takip, kozmik polemik, kozmik patates... Dilimiz yeni sıfat tamlamaları ile zenginleşiyor! Ergenekon kelimesi birkaç yıldan beri ne yazık ki aslî mânâsını kaybetmiş, kutlu bir Türk destanının adı iken, devlet içinde var olduğu düşünülen çeteye, terör yapılanmasına ad olmuştu. Gençlere maazallah "Ergenekon nedir?" diye sorsanız... Şimdi de kozmik! Allah aşkına kozmik kelimesinin gerçek mânâsını hatırlayan var mı? Biz kozmik kelimesini böyle bilmezdik! Kozmik 'kozmos'tan gelir ve göğe ait, uzayla, kâinatla ilgili filan demektir. Kozmik ışınlar, kozmik rüzgârlar, kozmik cisimler... Böyle kullanılırdı, birden bir oda oldu! Kelimenin, uzayla ilgili mânâsından dolayı mecâzen "genişlik, sınırsızlık, uçsuz bucaksızlık" anlamlarını da var. Meğerse NATO lügatinde "çok gizli" demekmiş. Bir kaynayan kazan... Kazana her gün yeni taneler atılmakta. Altındaki ateşe de odun. Daha ne kadar kaynayacağız? Kazandan biri başını çıkarsa soracağım: Ülkemizde toplam nüfusun üçte biri çalışıyor, kalan üçte ikiyi geçindiriyor. AB ülkelerinde bu oran hemen hemen tersidir, yani nüfusun üçte ikisi, yahut en düşük rakamların olduğu AB ülkelerinde yarısı çalışır. Bir başka türlü söyleyelim: Ülkemizde 24 milyon kişi istihdam edilmiş durumda ki bu rakam çalışabilecek iş gücünün yarısı. Bu işe nasıl çare bulacağız?..