YTL'ye dün bir, bugün iki dediniz, üçüncü gün de ben geldim. Taksi şoförü "Abla aman dikkat et, 20'liklerin sahtesini yapmışlar" diyerek müşterisini uyarı hizmetini yerine getirdiği sırada cebimde henüz hiç YTL yoktu. YTL'nin aslını görmeden sahtesi haberini aldım. Şoför cebinden bir yirmilik çıkarıp, arkaya uzattı, Şişhane yokuşunda bir taraftan direksiyonu düz tutmaya çalışarak bana doğru yan dönüp gerçek ve sahte banknotu nasıl ayırtedeceğimi öğretti. Yarabbim! İnsanımız bu zekâsını, bu çalışkanlığını, bu eli çabukluğunu, bu becerikliliğini iyi işlerde, hayırlı işlerde kullansa ne olur? Amerika'dan her gelişte dağdan indim şehire oluyorum. Amerika gibi "ıssız" bir yerden İstanbul'un ortasına düşünce sık sık köşe başlarında durup uzun uzun bakınmak zorunda kalıyorum. Hem yol yorgunluğunun, saat farkının üzerine binen bu kalabalık beni sersemletiyor, hem de her şeye rağmen insanlarımızı seyretmek hoşuma gidiyor. Her şeye rağmen... Vali Konağı Caddesi'ne açılan köşelerde kebap kestaneciler, enginarcılar, meyveciler, çiçekçiler... Rumeli Caddesi'nde bir televizyon ekibi çekim yapıyor. Havada kesif bir is kokusu. Bir ambulans trafiğin arasından kendine yol açmaya çabalıyor. Onun açtığı yoldan istifade etmek isteyen iki açıkgöz araba peşinde. İlk defa kapkaçtan korktum ve çantamdaki kendimce mühim malzemeyi ceplerime taksim edip çantamı "teslime hazır" hale getirdim. Ve kendi memleketimde bu korkuyu hissetmek bana, çok ama çok ağır geldi. Kaldırım kenarlarında küçük tahta tablalar üzerinde satılan cep telefonlarına hayretle baktım. Bunların arasından biri, bir kadının, bir delikanlının elinden koparılmış olabilir. Benim çocukluğumda telefon almak için PTT'ye isim yazdırılıp sıraya girilirdi, "tercihlisi" olurdu, daha çabuk çıkardı, yine de birkaç yıl beklenirdi. Şimdi telefonlar kaldırımlarda satılıyor. Haberleşmenin gelişmesi çok iyi de, bu kadar denetimsizce ayağa düşmesinde bir yanlışlık yok mu? Cep telefonları çalınmaya tamah edilecek, her yerde hemen paraya tahvil edilebilecek bir metâ haline gelmiş. Bu köşede çal, öteki köşede sat! Araba tamirhâneleri gösterdiler, üzerlerinde "Kurban kesim yeri" yazılı. Belediye bayramlarda kiralıyor, vatandaşın hizmetine sunuyormuş. Hiç yoktan, sokak ortasından iyidir belki ama yetmez. Belediyeler, Kurban Bayramlarında vatandaşın ve şehrin konforu için, araba lastikleri arasındaki yağ kokulu bir tamirhâneden çok daha iyi çözümler üretmeli. Meselâ, bir ilçe belediyesi genç mimarlar arasında şöyle bir yarışma açsa: Kurbanlık kesim yeri proje yarışması. Neden güldünüz? Bir mimar tarafından çizimi yapılmaya değmeyecek kadar basit bir iş mi? Dinî hayatımızın teknikle, estetikle, temizlikle en fazla bütünleşmesi gereken bu noktasını ihmal etmeye devam edersek, büyük şehirlerimizde Kurban bayramlarında daha çok nâhoş manzaralar görürüz.