Londra'da mâbedlere parayla, biletle girmeyi yadırgamadım desem yalan olur. Westminster Manastırı'nın kapısına küçük bir özür yazmışlar. Meâlen şöyle: "Biz ibadet etmenizden para alacak değiliz. Amma velâkin bizim ne kraliyet ailesinden, ne hükûmetten, ne kilise bütçelerinden bir ödeneğimiz var. Sizin verdiklerinizle ayakta duruyoruz." Şehrin ikinci meşhur mâbedi Aziz Paul Katedrali'ne de parayla giriliyor ama onlar özür beyan etmemiş. Bu mâbedlerin mutlaka birer satış mağazası var. O mekânı hatırlatacak hediyelik eşyalar satışa sunulmuş. Satılan eşyaların dinî hüviyetli olması şart değil. Kalemler, anahtarlıklar, buzdolabı mıknatısları, bardaklar, kitaplar... Kutusuna Westminster Manastırı'nın resmi çizili çay aldım meselâ. Ne alâka diyerek... İngiltere ya, çay her yere girmiş. Kilise ve Devlet birbirinden ayrı ve devlet bütçesinden pay almayan kiliseler ekmeklerini birşeylerden çıkarmak zorunda. Yine turistlerin çok rağbet ettiği meşhur kiliselerin birer kafeteryası var. Hele Aziz Paul Katedrali'nin kafeteryası bodrum katındaki mezarlık bölümünün yanıbaşında. Pek çok ünlü ismin kabri orada. Onların cesâmetli ve kasvetli kabirlerinin yanıbaşında çay, kahve, çorba içmek bana biraz rahatsız edici geldi. Eyüp Sultan'da da yaşayanlar ve ölüler iç içedir, lokantalarda yiyip içilir; ancak orada bu hissi yaşamayız. Bizim mezar mimarimizde ölümü yumuşatan bir taraf var. Buna sebep mezar taşlarının ince zarafeti ve serviler galiba. Mâbedler parayla, fakat müzeler bedava. British Museum'da salonlardan birinde silahlardan yapılma heykeller var. Ağaç, hayvan, çeşitli eşya heykelleri. Kararmış yüzlü tabancalardan, tüfeklerden, el bombalarından, bunların muhtelif parçalarından yapılmış. Bu serginin hikâyesi çok ilgimi çekti ve duygulandırdı beni. Eserler Mozambik'li bir grup sanatçının ürünü. Mozambik 1975 yılında Portekiz sömürge yönetiminden kurtulup bağımsızlığına kavuşmuş, 1992'ye kadar iç savaş devam etmiş. İç savaş sırasında ülke içinde 7 milyon adet silah kullanılmış. Elbette hiçbiri Mozambik yapımı değil! Elden parayla aldıkları silahlarla yıllar yılı birbirlerini öldürmüşler. İç savaş sona erdiğinde hükûmet halkı silahsızlandırmak için, ayrıca dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Mozambik'i kalkındırmak için, ellerindeki bütün silahları tarım âletleri, dikiş makineleri, vesaire karşılığında toplamış. Yani bazı âlet edevat ile silahlar takas edilmiş. Meselâ, bir köy halkı evlerindeki bütün silahları hükûmete teslim edip bir traktör kazanmış. British Museum'daki heykeller işte o toplanan silahlardan yapılma. Bazı ülkelerin kaderi bu! Silahlar yabancı, kullananlar ve ölenler yerli! Ve ardındaki hikâyeyle beraber bu sergi "o kaderi kırma" yolunda açılmış bir bayrak gibi geldi bana.