Makedonya öncelikle coğrafî bir bölgenin adı. Bugün üç ayrı devletin elinde: Bulgar Makedonyası, Yunan Makedonyası ve 1992'den beri müstakil bir devlet olan Makedonya. Osmanlı'nın bir vali paşa ile yönettiği Makedonya coğrafyasında bugün üç devlet var. Otobüsümüzün yanı başında Osmanlı'nın döşediği demir yolu gidiyor. İstanbul-Selânik-Üsküp hattı. 1908'de Kolağası Mustafa Kemal'in, müfettişliğine tayin edildiği demir yolu. Çok bakımlı kiraz ve şeftali bahçelerinden, erguvanlı vadilerden geçerek Yunanistan'ın Florina şehrinden Makedonya'ya giriyoruz. İlk minare sınırda. Makedonya Müslümanları minareleri hayli uzun yaparlarmış. Çünkü dağların tepelerinde haçlar dikili, yol boylarında küçük kiliseler (şapeller) var. Onlarla rekâbet etmek için minareler de normalden uzun. Var olma mücadelesi. Yunanistan Avrupa Birliği fonları ile kalkınmış, kanadı, tüyü düzmüş; sınırı geçip de Makedonya'ya girince birdenbire yoksul bir ülkeye geldiğinizi anlıyorsunuz. Evler bakımsız, otomobil modelleri eski. Fakat tabiat öyle zengin, öyle cömert ki! Gür bir orman örtüsü, kara yolu boyunca gürül gürül akan dereler, şelâleler, yemyeşil vadiler... Kuraklık buralara uğramamış. Ülkenin nüfusu Makedon, Arnavut, Türk, Boşnak, Sırp, Ulah, Çingene unsurlarından oluşuyor. Dolayısıyla din, dil, kültür çeşnisi var. "Makedon salatası" lâfı, tarih boyunca zaman zaman içinden çıkılmaz durumlar meydana getirmiş olan bu karışık nüfusa telmih olsa gerek. Makedonya'da ilk durağımız Manastır. Ve Manastır'ın ortasında var bir havuz.... Çarşıda, küçük bir meydanın ortasında havuza benzer bir şey gördük. O havuz bu havuz mu bilmem. Suyu yoktu. Etrafı iskele ile çevrilmiş, tamirat, tadilât, meydanı güzelleştirme çalışması yapılıyordu. Meydana nâzır onaltıncı asır Osmanlı eseri saat kulesinin tepesine bir haç dikilmiş. Şehrin adı artık Bitola. Ama biz, şimdi müze olarak hizmet veren Askerî İdâdî'deki Atatürk Anı Odası'nı gezip ziyaretçi defterini imzaladık, sonra da 1506 yılında bina edilmiş, ibadete açık İshak Çelebi Camii'nde mihmandarımız Mustafa İsmet Saraç'ın okuduğu aşr-ı şerif'i dinledik. İsimler değişse de Osmanlı'nın bastığı mühür kolay silinmiyor.