"Canım erenler yolu inceden inceyimiş /Süleyman'a yol kesen şol bir karıncayımış" diyordu Yunus. Birkaç yıl önce Karayip Denizi'ndeki Grand Turk=Büyük Türk adasında tanıştığım, orada hediyelik eşya dükkânı işleten İngiliz hanım "Türkiye'de gördüğüm en güzel yer Turunç" demişti. "Turunç'un üstüne yer tanımam!" demişti. Yıllar önce Türkiye'de öğretmenlik yapmış meğerse. Ben "Turunç" adını ondan duydum. Memleketimde böyle bir yer olduğundan haberim bile yoktu. Utanmıştım. "İngiliz gelmiş benim memleketimi benden iyi biliyor" diye hayıflanmıştım. Ben vatanımın güzel yerlerini elin İngiliz'inden mi öğrenecektim? Nihayet bu sene Turunç'u öğrendim. Gerçekten güzel yer! Marmaris Körfezinde, Akdeniz'e yüzünü çevirmiş, yeşil ve mavinin kucaklaştığı, küçücük ve şirin bir belde. Ama "gördüğüm en güzel yer" demeyeceğim. "Turunç'un üzerine yer tanımam" demeyeceğim. Memleketimde çok güzel yerler var. Göz kamaştırıcı manzaralar. Yeşili cömert, mavisi cömert... Vatanımız kuru bir çöl olsaydı da sevecektik amma gerçekten atalarımız iyi yere otağ kurmuşlar! Ne kadar şükretsek azdır! Yer iyi olunca üzerine dikilen göz de çok oluyor tabiî! Birbirinden göz alıcı beldelerimiz var. Ama insanımızın tabiata yeterince iyi davranmadığını, hayli hoyrat olduğunu söylememe izin verin. Şehirleri tabiatla barışık kurmuyoruz. Şehirlerimizin hepsi değil ama çoğu tabiatın bağrını deşmiş de kurulmuş gibi bir manzara arz ediyor. Ve bir şey dikkat çekici. Şehirlerimizin bir eski mahalle tarafı var, bir yeni mahalle tarafı. Eski şehir hep yamaca kurulmuş. Atalarımız sırtlarını hep bir dağa dayamışlar. Arazinin kıvrımlarına göre şehir oluşturmuşlar. Ovadan da ürün kaldırmışlar. Yeni şehir ovaya inmiş! Şehirlerin yeni kurulan semtleri tarım arazilerinin parsellenmesi yoluyla meydana geliyor. Ürünü zaten para etmeyen çiftçi imara açılan yerlerdeki arazisini keyifle satıyor. Sonra bakıyorsunuz, ovaları apartmanlar işgal etmiş! Kolay elbette. Yamaca inşaat, altyapı hizmeti götürmek, mevcut binaları istimlâk filan kolay mı? Düz tarlayı satın al, binaları dik! Atalarınki akıl kârı değil ki! Yokuşlar, inişler? Peki bu işin sonu ne olacak? Nüfusumuz 100 milyon olduğunda nasıl besleneceğiz? Domatesi saksıda mı yetiştireceğiz? Yoksa ithal mi edeceğiz? Bu konuyu şehir planlamacılarının dikkatine sunuyorum.