Bugün 12 Aralık. Aylardır bütün dikkatlerimiz 12 Aralık'a, Kopenhag'a teksif edildi, Avrupa Birliği'nden tarih almak ya da almamak hayat-memat meselesi sayıldı ama ben yine de bakanlarımızın kendi işleriyle güçleriyle meşgul olduklarını düşünerek, yeni Millî Eğitim Bakanı'mızın bir konuya dikkatini çekmek istiyorum. Türkçe maalesef Avrupa Birliği hevesleri başladığından beri bizde en az önem verilen, en az zaman ayrılan, üzerinde en az durulan konu olmuştur. Kopenhag Kriterleri Türkçe hakkında birşey dememektedir. Yani Türkçe, olsa da olur, olmasa da! Yeter ki İngilizce olsun! Yeter ki Avrupa Birliği olsun! Talim ve Terbiye Kurulu geçen sene bir genelge yayınlayarak okullara girmesini yasakladığı kelimeleri ilân etmişti. Listedeki kelimelere bakınız: Asır, bahtiyar, cahil, devir, esir, fakir, felâket, fert, fiil, fikir, hakikat, has, hatıra, hatip, hayat, haysiyet, hiciv, hukuk, hür, hürriyet, ıstırap, idrak, istiklâl, ilim, imlâ, isim, kabiliyet, kafiye, kanun, karakter, kısım, mânâ, mâzi, medenî, medeniyet, mekân, memleket, meşhur, mısra, millet, millî, milliyetçi, milliyetçilik, muamele, nakarat, nakletmek, nesil, nesir, nutuk, örf, sun'i, şahıs, şema, şive, tabiat, tabiî, tasvir, tavsiye, tecrübe, teferruat, tenkid, terbiye, teşkilât, unsur, vasıf, vasıta, vatan, vezin. İnanabiliyor musunuz? Sanki Talim Terbiye Kurulu, okullarda kullanılmasını mahzurlu bulduğu argo ya da müstehcen kelimeleri yasaklıyor. Yasaklama, belli ki kelimelerin kaynağının Arapça ya da Farsça olması sebebine bağlı. (Karakter hariç). Sayın bakanım! Millî eğitim bünyesinde, kelimeleri menşelerine göre değerlendirmekten vazgeçildi mi, vazgeçilecek mi, ne zaman vazgeçilecek? Açıkça duymak istiyoruz. Okullarda yasak olan, okul kitaplarına girmeyen kelime unutulmaya mahkûmdur. Şimdi bu kelimelerin olmadığı bir Türkçe düşünün. Ne kalır geriye? Bu kelimelerin içinde geçtiği deyimlerin, atasözlerinin, şiirlerin olmadığını düşünün. Bu kelimelerle bezeli türkülerin, şarkıların olmadığını düşünün. Bu kelimelerle yazılan romanların, hikâyelerin yok edildiğini düşünün. Ne kalır geriye? Bizden birşey kalır mı? Kurul üyesi hanımlar, beyler! Allah aşkına, kendi adınızın da aralarında olduğu bu kelimeleri atıp da yerine ne koyacaksınız? Talim ve Terbiye Kurulu, kelimelerin menşelerine takılıp kalma illetinden mustarip olduğu gibi, dilin kelimelerden ibaret olmadığını da unutmuş görünüyor. Dil bir sözlük kitabı değildir. Atılan her kelime bin küsur yıldan beri meydana getirilmiş duyguları, düşünceleri, ilim ve sanat eserlerini de feda etmektir. Her kelimenin arkasında bir dünya vardır. Atılan her kelime ile o dünya da yıkılır. Çocuklarımızın eğitimini ellerine teslim ettiğimiz bakanlık elini fütursuzca, şuursuzca, hoyratça, gaddarca bin yıllık lügatimize atarak orada kültürümüzü meydana getiren ne varsa söküp çıkarmak istemiştir. Zaten var olan kelime erozyonunun önüne geçmek için tedbirler alması beklenirken elinde balta ile çıkagelmiştir. Cemil Meriç'in "Efsane mahlûkları gibi kendi kendimizi yemeye başladık." derken kastettiği herhalde buydu. Kelimeleri inkâr etmek kendimizi, yani milleti inkâr etmektir. Atasözlerine, deyimlere, masallara, türkülere, şarkılara, şakalara, fıkralara girerek arkasında bir dünya meydana getirmiş kelimenin, artık kaynağına bakılmaz, o milletin malı olmuştur. Bu utanç genelgesinin derhal yürürlükten kaldırılması gerekmektedir. Bu yolda alınan kararı Millî Eğitim Bakanı'ndan duymak istiyoruz.