Ne atom bombası, ne Londra Konferansı...

A -
A +

Gözünü sevdiğim kâğıt kalem! Evinizi sel götürmedikçe, ya da yangın kül etmedikçe kalemle kâğıt üzerine yazdıklarınız kaybolmaz. Kâğıtlar buruşur, solar, sararır, tozlanır ama kaybolmaz. Eski dosyalarınızı, defterlerinizi, aklınıza aniden gelivermiş birkaç cümleyi yazdığınız bir kâğıt parçasını koyduğunuz yeri unutabilirsiniz. Ama karıştırırsınız bütün çekmeceleri, dolapları, kutuları, sonunda bulursunuz. Kâğıtların sahibi her halükârda sizsiniz; eğer saklamamaya, yok etmeye karar verdiyseniz, yani ancak siz isterseniz, kendi iradenizle yırtar, atarsınız. Kâğıt ve kalemin insana nasıl hilesiz, şantajsız, komplosuz, sadık, vefalı dost olduğunu bir kere daha anladım. Yıllar vardır ki, bu dosta sırt çevirmiş bilgisayarın hızına, marifetlerine kapılmış gidiyoruz. Bilgisayar iyi, hoş da mayasında kalleşlik var! İki yüzlü, içi dışı bir değil! Hiç beklemediğiniz bir zamanda, hiç ummadığınız bir şekilde sizi birden, aniden yüzüstü bırakabiliyor. Son sürat giderken, giderken, giderken, birden... Kapkara ekrana bakakalıyorsunuz. Bir kara kutu ki içine girilmez! İşin ehli özel usullerle girdiğinde de bir büyük boşluk! Bir kara delik adeta! Size ait herşeyi yutmuş! "Ne oldu? Nereye gittiler?" sorunuzun cevabı boş gözler oluyor. "Sistem çöktü!" Bu ne mene çöküştür? Yok mu bunu kaldırmanın çaresi? "Yok!" İşin ehli olduğunu söyleyen servis elemanları gururla "Hiç merak etmeyin" diyorlar. "Bilgisayarınızı yenileyeceğiz." E, ne olacak yani? Ne demek o? Yazılarım geri gelecek mi? "Hayır da, bilgisayarınıza birşey olmayacak. Paranız da yanmayacak." Şimdi ben, "Ne diyorsunuz siz?" diye yakalarına mı yapışayım bu adamların? Ben ne yapayım içi boşalmış makineyi? On küsur yıldır bilgisayar kullanıyorum, ilk defa başıma böyle bir iş geldi. Bir sabah açtığımda kara bir yüzle karşılaştım ve az sonra da içindeki bütün malımın yokluk girdaplarında kaybolduğunu öğrendim. Fikrî mülkiyetimi bilgisayar hortumlamıştı! Kâğıt kalemin ahı mı tuttu acaba? Daha iki gün öncesine kadar, bana o kadar sırdaş, yoldaş, dost olan alet önümde yedi kat yabancı olarak duruyor. İçinde bana ait hiçbir şey kalmamış. Buz gibi bir makine. Hafızası yenilenmiş! Ne ben onu tanıyorum, ne o beni. Alzheimer'lı bir alet ile karşı karşıyayım. Neyim varsa içinde kaybolmuş. Bütün servetim gitti! Yazarların yazdıklarından başka ne serveti olur?! Tabiî ki benim hatam var. Büyük kabahatim var. Son modeldir, bilmem nedir diye güvendim, beni böyle sinsice arkadan vuracağı hiç aklıma gelmedi. Yazdıklarımı CD'lere kopyalayabilirdim. Bu kadar büyük bir ihmali nasıl yaptım ben? Bilgisayarda yazı yazanlara, yaralı bir kullanıcı olarak hatırlatırım: Bilgisayarınıza asla güvenmeyin, o insanoğlunun güvenine lâyık değildir, yazdıklarınızı mutlaka kopyalayın. Hatta çift kopya yapın! Şimdi vaziyet böyle iken, ne seçim kampanyaları, ne Lefkoşa müzakereleri...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.