Viyana'yı numaralamışlar. Orta yeri Birinci Viyana, Ondan sonra ikinci, üçüncü, dördüncü... diye gidiyor. Yirmiüç en son rakam... Birinci Viyana en eski Viyana. Viyana büyüdükçe numaralar ilâve edilmiş veya çevre kasabalar şehir sınırlarına dahil edilmiş. Rakamlar büyüdükçe şehir yenileşiyor. Adresler şehrin numaralarına göre veriliyor. Arkadaşlar birbirine "Sen kaçıncı Viyana'da oturuyorsun?" diye soruyor. Viyana'nın merkezinde, Birinci Viyana'nın ortasında Aziz Stephan Katedrali var. Şehrin bir çeşit amblemi. Şehir o mâbedin etrafında şekillenmiş vaktiyle. Onikinci yüzyılda inşa edilmiş Gotik üslûpta, renkli çatısıyla da dikkati çeken bir eser. Osmanlı Türkü'nün "kızılelma"larından birinin katedralin güney kulesinin en tepesindeki altın küre olduğu söylenir. Altın küreyi aşağıdan seyrediyorum ve daha yakınına çıkmak için 136 metrelik kulenin merdivenlerine yöneliyorum. Güney kulede 343 basamak karanlık ve dar merdivenden çıkıp tepeye yakın bir sahanlıktan şehri seyrediyorsunuz. Bekçilerin gözetleme yeri imiş burası. Bundan sonra en tepeye biraz daha yol var ama ziyaretçilere kapalı. Zaten kapalı olmasa da çıkacak derman kalır mıydı bende, bilmem. Aziz Stephan Katedrali'nin çevresi turist kaynıyor. Çevre sokaklarda, meydanlarda ve şehrin başka her yerinde Viyana'nın alâmet-i farikası kahvelerdir. Hani yeni moda "kafe" diyoruz ya, o çeşit olanlar... Kaldırımlara, sokakların ortasına taşmışlar. Yorulan bacakların dinlenme yerleri. Katedral çevresinde birçok sokak, cadde araç trafiğine kapalı. O yüzden açıkhava kahvelerinde gürültüsüz, egzozsuz rahatlıkla oturabiliyorsunuz. Oturup geleni geçeni seyrederek dinlenip kırk çeşit kahveden birini yudumlayabiliyorsunuz. Kahve Osmanlı'dan kalmış. Şehirde ilk kahvenin servis edildiği mekân da hâlâ kahvehâne olarak hizmet görüyor. Duvarında bir tabela çakılı. "Bu mekânda 1685 yılında ilk Türk kahvesi müşteriye sunulmuştur." Diyorlar ki Viyana kuşatmasından sonra Türklerden kalan eşya arasında çekirdek kahve çuvalları da varmış. Bunlar da ne ola ki demişler. Deyiş o deyiş! Dünyanın her yerinde turist profili aynı! Ellerinde bir fotoğraf makinesi veya kamera ile başlar yukarıya çevrili, sırt kamburlaşmış, ağızlar hafif açık... Neden hep yukarı doğru bakarız acaba? Görülmesi gereken eserler hep yukarıda mıdır?