Bu ekonomik krizin yanısıra toplumumuzda bir oynama krizi var gibi... Acaba ekonomik gidişat milletin başına vurdu da çareyi oynamakta mı buldu, diye düşünüyorum. Oynamak insan tarihi kadar eskidir. Her millet farklı danslar geliştirerek sevincini, heyecanını, hatta üzüntüsünü dile getirmek istemiştir. Bizde de eskiden beri oynanır. Köyde, kentte, kadın, erkek, dans insanların bir çeşit kendilerini ifade vasıtasıdır. Şimdi böyle yuvarlak lâflar ederek folkloru falan işe karıştırmaya çalıştığımı sanmayın. Benim bugün kalemime taktığım oyunun hangisi olduğunu elbette anladınız: Oryantal dans. Bizim kültür dairemizde eskiden beri bu dans da mevcuttur, inkâr edemeyiz. Eski filmlerimizde bir dansöz sahnesi mutlaka yer alır. Gazinoların programlarında sahneye mutlaka bir dansöz çıkar. Fakat son zamanlardaki vaziyet hayli farklı. Eskiden dansöz oynar, müşteriler seyrederdi. Şimdi darbukanın ikinci vuruşunda oturanlar da sahneye fırlıyor, ya da sandalyelerin, masaların üzerinde başlıyorlar kıvırmaya, sallanmaya, titremeye... Fakat daha da mühimi, eskiden, evlerdeki sinema olan, evlerin dünyaya açılan gözü olan televizyon denince TRT'den başka seçeneğimiz olmadığı için, o da yılbaşı gecelerinde dansöz çıkardığı için, ancak parasını veren, isteyen sinemaya, gazinoya giderek dans seyrederdi. Halbuki şimdi mebzul miktardaki televizyon kanallarımız -kablolu, paralı olmayan, herkese açık olan kanallarımız- sayesinde içimiz dışımız dansöz oldu. Ekranlara bakınca topyekûn millet oynuyormuş gibi bir vaziyet var. Bir oryantal dans ve dansöz enflasyonu yaşıyoruz. Artık ikrah geldi... Şu sıralar azıcık aklı olan şarkıcı oynamadan şarkı söyler. Oynamadan şarkı söyleyen şarkıcı hatırlayabilecek misiniz? Biraz zor. Hemen her şarkının arasında ritmi değiştirip belde püsküllü bir şal, göbek havasına geçilmekte. Neredeyse "Çile bülbülüm çile"ye bile, bir yolu bulunup göbek atılacak. Şöhretin en kolay yolu bu oldu. Göbek atılmayan bir televizyon programı biliyor musunuz? İki çift lâf edildikten sonra "Haydi kudurun!" komutuyla ortaya dökülünmeyen bir program? Çalgısız, çengisiz programlarımızın sayısı ne kadar az farkında mısınız? Aslında mesele, filan barda, falan gece kulübünde, konserlerde olup bitenler değildir. Kimsenin eğlence hayatına -kararı kaçmış bile olsa- karışamayız, herkes kanunları ihlâl etmediği sürece istediği gibi eğlenir. Yanlış olan, evlerin içindeki ekranları gazino, gece kulübü sahnesi haline getirmektir. Neredeyse haber bültenlerinde bile yarı yarıya çalgı çengi seyreder hale geldik...