Rahmetli Ahmet Kabaklı Hoca 1991 yılında New York Türkevi'nde "Ruh İnsan" başlıklı bir konferans vermişti. Çağımızın ruh insanı olarak verdiği örnek isim Mahatma Gandhi'ydi. Gandhi'nin Hintlileri nasıl bir direniş hareketi ile teşkilâtlandırıp Hindistan'ı Britanya boyunduruğundan kurtardığını ve istiklâline kavuşturduğunu anlattı. Gandhi ismi karşımıza "pasif direniş, sivil itaatsizlik" modelini çıkarır. Gandhi vatandaşlarına "ayaklanmayın, karşı koymayın, saldırmayın ama gerilemeyin, durmayın, yılmayın" diye öğütledi hep. Şiddete, teröre karşı idi. Hintliler bu metodu uyguladı. İngiliz askerleri onlara ateş açtı, onlar karşılık vermedi ama yürüdü. İngiliz askerleri onları dövdü, hırpaladı, onlar karşı saldırıya geçmedi ama yürüdü. Asla ellerini kaldırmadılar ama dönmediler de. Elbette kayıp verdiler, karşı koysalar da kayıp veriyorlardı zaten, fakat onların bu pasifizmiyle, dünya kamuoyunda saldırgan İngiliz imajı gün geçtikçe daha fazla tepki toplar oldu. Bu tepki Britanya'nın Hindistan'daki saltanatının sonunu getirdi, Hindistan istiklâlini kazandı. Böyle bir pasif direnişe bugün Orta Doğu coğrafyasında da ihtiyaç vardır. Müslüman halklar taşla, sopayla, sapanla, topla, tüfekle, roketle sonuca varamayacaklar. Bu çeşit kahramanlıklar yüzlerce, binlerce masumun katline sebep olmaktadır. Çünkü ortada büyük bir güç dengesizliği var. Güç dengesizliği olunca hayatının baharında gencecik insanlar toprağa düşüyor. Hayata yeni gözünü açmış bebekler kundak yerine toprağa beleniyor. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, hastalar, sakatlar, bütün bir halk acıyla, gözyaşıyla yoğruluyor. Müslüman beldeler enkaz yığını haline geliyor. Bu gidiş böylece devam mı edecek? Şiddeti şiddetle değil, akılla yenmek zamanıdır. Bugünün kahramanlığı aklı kullanabilmektir. Bazı zamanlar vardır ki pasif direniş aktif direnişten çok daha tesirlidir, çok daha kesin sonuca götürür. Bazı zamanlar vardır ki, pasifizm başlı başına aktif bir dünya görüşünün sonucudur. İşte Gandhi'nin siyaseti ve Hindistan... Pasif direniş cümlesinden olarak bugünkü Müslümanlar akıllarını kullanacaklardır. Akıl seferberliği ilân edilecektir. Silahları bırakacaklardır. Bütün İslâm diyarlarında okuma yazma oranı yüzde yüz olacaktır. Gençler üniversitelerde okuyup bilim ve teknikte söz sahibi mevkilere geleceklerdir. Müslüman ülkeler çalışmaya, üretmeye ağırlık verecektir. Daha çok okuyacaklar, daha çok çalışacaklar, daha çok üreteceklerdir. Dünya piyasalarında dolaşan malların etiketinde İslâm ülkelerinin ismi olacaktır. Filan filan filan sektörlerde dünyada bir numara olan ülkeler bir İslâm diyarının adı olacaktır. Dünyada en güvenli, en temiz, en medenî ülkeler sıralanırken Müslüman ülkelerin adı verilecektir. Müslüman halklar incir çekirdeğini doldurmayacak konularla uğraşmayı da bırakmalıdır, silahlı direnişten de vazgeçmelidir. Pasif direniş yaparken zayiat verilecek elbette, şu andaki silahlı direnişte de veriliyor zaten. Pasif direniş, onlara, şimdi silahlı direnişe harcanan ve ziyan olan zaman, enerji, para ve bilcümle kabiliyetleri kendilerini ve ülkelerini kalkındırma yolunda kullanmak imkânı verecek, böylece kuvvet dengesizliğinin Müslüman ülkeler lehine değişmesinin yolu açılacaktır. Bu kuvvet dengesizliği olduğu müddetçe silahlı direniş sonuç getirmeyecek, bitmek tükenmek bilmeyen savaşlar yüzünden İslâm ülkeleri asla bellerini doğrultamayacak, toparlanır gibi olduklarında yeni bir gailenin içine sürükleneceklerdir. Bütün varlıkları -Batı'nın- silah sanayiine akacaktır. Hem varlıkları akacaktır, hem kanları akacaktır. "Kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz" yemini, dile kolaydır. Müslümanlara akıtılmak için kan değil, yaşamak için kan lâzımdır. Müslüman kanı ve canı almak için hazır bekleyenlerin tuzağına düşüp işlerini kolaylaştırmak akıl kârı değildir. O halde pasif direniş diyorum, Gandhi ve Hindistan örneğini gösteriyorum.