Gazetemizde yazmaya başladığımdan beri (şaka maka on yedi yıldır!) haftanın günleri arasında hayli yer değiştirdim. Galiba uğramadığım bir pazar kalmıştı. İlk defa pazar günü yazacağım. Pazar günü yazmak hafta içi günlerde yazmaktan farklı mıdır diye düşünüyorum. Ya da farklı mı olmalıdır? Gazetelerde pazar yazıları var. Pazar köşelerini, hafta içi köşelere göre biraz daha "gidişatın" dışında seçilmiş konular dolduruyor. Pazarı, "gidişatın" dışında bir gün kabul etmişiz. İşe, okula gidilmeyecek; dükkân, atölye açılmayacak. Meclis, Bakanlar Kurulu olağanüstü durum yoksa toplanmayacak. Devlet daireleri kapalı. O halde, pazar nasıl her günden farklı bir gün ise, o gün okuduğumuz yazılar da her günkü yazılardan farklı olmalı, diye düşünebiliriz. Bedenimize olduğu gibi zihnimize de tatil yaptırmak isteyebiliriz. Amma velâkin, sonunda karar verdim ki, haftada birkaç gün yazanlar, Meclis'in, Danıştay'ın, Anayasa Mahkemesi'nin kapısından henüz çıkmış taze taze haberlere göre yazanlar pazar yazılarının makamlarını değiştirmek isteyebilirler. Hafta içi hüzzamsa meselâ, pazar günü şehnazdan tele dokunurlar. Ben zaten haftada bir yazıyorum. Benimki zaten hariçten gazel... "Gidişat" benim köşeme düşene kadar zaten soğuyor, soğumasa da ılıyor. İnternet hayatımıza girmeden önce arada bir de "soğutucu" olarak Atlantik vardı, artık hiç değilse mesafenin getirdiği uzaklıktan kurtulduk. Bu arada -okuyucunun da fark etmiş olacağı üzre- yerimiz daraldı. Hariçten gazeli okurken çok uzatmamak, az biraz kısa kesmek zorundayız bundan böyle. Hay Allah nasıl olacak filan dedik ama... Atalar vaktiyle kulağımızı bükmüş: "Oynayamayan gelin yerim dar der." Yani, oynayamayan gelin kendi beceriksizliğinin faturasını mekâna çıkarırmış. Hani meydan geniş olsa oynayacak da... Öyle, yerim dar, yetmiyor, sığamıyorum diye şikâyet etmek yok! Becerikliysen her boy çerçevenin içinde derdini anlatırsın. Bundan böyle yeni yerimizde pazar günleri kalem oynatmaya çalışacağız vesselâm!