İşbaşına gelen her ABD cumhurbaşkanı söze "eğitim" diyerek başlar burada da. Araştırmalara göre ABD'nin ilk ve orta dereceli okullarında okuyan az sayıdaki "en iyi öğrenciler" sanayileşmiş ülkelerdeki yaşıtlarıyla başa baş gitmekte. Ama çoğunluğu teşkil eden, orta derecede başarılı veya zayıf öğrenciler sanayileşmiş ülkelerdeki yaşıtlarıyla kıyaslandığında durum vahim. ABD 24 sanayileşmiş ülke arasında 21'inci sırada. Yani sondan üçüncü. Bu sonuç eğitimcileri telâşa düşürüyor. Ortada ciddî bir öğrenme güçlüğü olduğu anlaşılıyor. Globalizm dört alandaki başarıya bağlı söylenir: Fen, teknoloji, mühendislik, matematik. Globalizmin bânisi olarak ortaya çıkan ABD'nin "en iyi öğrencileri" bu dört alanda üstünlük gösteremiyor. Halbuki yabancı ülkelerden buraya okumaya gelen gençler bu alanlarda yoğunlaşmış durumda. 1986'dan 1996'ya kadar olan zaman diliminde bu dört alanda doktora derecesi alan yabancı öğrenciler Amerikalı öğrencilerden dört kat hızlı artmış. 2000 yılında, meselâ fizik doktorası alanların yüzde 43'ü Amerikalı olmayan öğrenciler. İki defa Pulitzer Ödülü kazanmış, tanınmış yazar Norman Mailer'e bir soru soruldu: Amerika'yı daha iyi bir hale getirmek için tek birşey yapmanız istense ne yapardınız? 82 yaşındaki sosyal gözlemci yazarın cevabı şu: Televizyondaki reklamlar kaldırılmalı. Bu da nereden çıktı? diye düşündünüz belki. Yazarın bu konudaki fikirleri şöyle özetlenebilir: Öğrencilerin kitaplara ilgisi azalmıştır. 2002 yılında, yıl boyunca liselilerin okudukları kitap sayısında yirmi yıl öncesinin verilerine göre yüzde 25'ten fazla düşüş var. Okuma sevgisinin azalması okuma kaabiliyetini yokeder. Okuma kaabiliyeti öğrenme kaabiliyeti ile doğrudan bağlantılıdır. Okumayı seven çocuk okulda başarılı olur. Okurken zihnin bir yere toplanması, yani konsantrasyon bilgiye giden en esaslı yoldur. Çalıştırılan kasların gelişmesi gibi o da kullanılırsa gelişir. Faaliyet halindeki çocuğun konsantrasyonu güçlü olur. Altmış yıl önce çocuklar saatler boyu kitap okuyabilirdi. Okudukça daha iyi okuyucu olurlardı. Onların konsantrasyon kaabiliyetleri nefes almak gibi olağan bir şeydi. Televizyonun ortaya çıkışı konsantrasyonun tabiatını değiştirdi. Artık saatler boyu televizyonun karşısında oturmaktadırlar. Fakat televizyon seyrederek de konsantre olma kaabiliyetlerini geliştirebilirlerdi, çünkü televizyon ve kitabın ortak bir paydası vardır: İkisinde de bir şey anlatılır. Televizyonun ilk yıllarında, dikkatini ekrana veren çocuğun okumaya ilgisinin de artacağını umud ettik. Televizyon kendi başına kalsa idi, yani kesintiye uğramayan programlardan ibaret olsa idi bu olacaktı, fakat çok geçmeden programlar bitmez tükenmez kesintilere uğramaya başladı: Reklamlar ortaya çıktı. Bugün her akşam saat 8 ile 11 arasında 52 dakika reklam vardır; yani her 7, 10 ya da 12 dakikada bir, çocuğun ekranda olan bitenlere yönelmiş dikkati reklamlar tarafından kesilir. Çocuk en ilgi çekici hikâyenin bile biraz sonra, üç dakikanın içine sığdırılan türlü türlü oyuncak, yiyecek, içecek, eğlence, araba reklamlarıyla kesileceğini bilince konuya konsantre olmanın kendisine faydası olmadığı inancını geliştirir, uyuşuk bir halde televizyonun karşısında oturmaya alışır, böylece öğrenme melekeleri dumûra uğrar. Ve başarısız öğrenciler ortalığı doldurur. Ne dersiniz? Norman Mailer'in fikirlerine katılıyor musunuz?