Rüyalar

A -
A +

Oğuz Kağan'ın yaşlı veziri rüyasında doğudan-batıya uzanan büyük bir altın yay ile kuzeye uçan oklar görür. Atlı göçebe medeniyetinin cihangirlik rüyasıdır bu. Rüya gerçekleştirilir, kıtalar ipek bir kumaş gibi kesilir, biçilir. Sonra Osman Gazi bir rüya görür. Göğsünden fışkıran bir ulu ağaç uzanıp giden dalları ile dünyayı kuşatır. Bu da yerleşik medeniyetin rüyasıdır, bu da gerçekleştirilir. Kıtalar yine ipek bir kumaş gibi kesilir, biçilir, dikilir. Bunlar sosyal rüyalardır. Nesilden nesile geçmiş bir çeşit mirastır. Bugün o ecdadı kitaplarda okuyup diyoruz ki: Zembereğini kuran Onlarmış bu dünyanın. Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken de bir rüya gördük. Gördük de yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni kurabildik. Bugün, rüyalarımız dolara endeksli. Artık IMF'den gelecek milyar dolarların, açılacak kredilerin, verilecek desteklerin rüyasını görüyoruz. Bu rüyadan uyanmadıkça, kendimiz de iflâh olmayacağız, torunlarımıza da, bizden miras kabul edebilecekleri bir rüya kalmayacak, sadece borçlarımız kalacak. Öyleyse önce milletçe rüyamızı değiştirelim. Akıllı olmak akıllı rüya görmektir. Akıllı rüya görmek için ise önce borç, kredi, destek rüyasından uyanmamız şarttır. Rahmetli hocamız Mehmet Kaplan "Büyük Türkiye Rüyası" demişti. O rüyayı görmez olduk. Ülkeyi bir karabasan esir aldı. Önce rüyamızı değiştirmeliyiz. Yeniden "Dünyanın zembereğini kuranlardan olmak" rüyası görmeye başlamalıyız. Nasıl olacak bu? Şu anda ülkenin zembereği bile boşta. Yarıdan fazlası genç nüfus olan bir memleketi çalışmak ile, yarışmak ile, üretim ile coşturmayıp insan enerjisini heba edenler, 780 bin kilometrekarelik ülkemin insanlarını yarı büyüklüğümüzdeki memleketlerden gelecek ete, soğana, mercimeğe, üçte birimiz kadar memleketlerden gelecek tohuma muhtaç edenler; üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizi dışarıdan gelecek balığa muhtaç edenler; zeytin, fındık, çay ve incir üreten birkaç ülkeden biri olarak bu mahsullerde dünya piyasasında bir numaralı ihracatçı olmamızı sağlamayanlar; bu kadar tıp ve eczacılık fakültelerine rağmen, uzay teknolojisi falan gerektirmeyen ilâç imalâtını, kendi ilâcımızı kendimiz yapmayıp ithal ilâç gelemiyor diye hastaları inim inim inletenler... Plastik masayı, tahta maşayı, temizlik bezini, havluyu, halıyı bile ithal edenler... Rüşvet, yolsuzluk, görevi ihmal ya da görevi kötüye kullanma suçlarına bulaşanlar, halkın parasını dolandırıcılara kaptıranlar... Türlü yollarla kamunun hakkını yiyenler... İşini savsaklayanlar, mesai saatini israf edenler, elektriği-suyu ziyan edenler, toprağa bir fidan dikmeyenler, tabiatı katledenler... Bankalar sisteminde, tarım sektöründe, KİT'lerde, oy kaygısına dayalı siyaset-ekonomi bağı yüzünden bir türlü reform gerçekleştiremeyenler... Dışarıdan kredi gelecek diye bekleşenler, kredi notumuz yükseliyor diye, borç paketinin bir dilimi daha serbest bırakılacak diye sevinenler... Meteliğe böylesine kurşun attığımız bir vakitte özel uçakla yolculuklardan, devlet parasıyla tedarik edilmiş üçer-beşer makam arabasından, şoförlerden, lojmanlardan, saltanattan vazgeçemeyenler.... Üzerimizdeki karabasanın müsebbibi onlardır. Önce gördüğümüz rüyayı değiştirmeliyiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.