Televizyonlarımızda bir şarkıcı yarışması furyasıdır gidiyor. Önce bir kanalda başlayan yarışma mantar gibi çoğaldı. Değişik isimler altında haftanın her akşamını dolduruyor. (Amerika'da da bu yarışma var: Bir tek kanalda!) Demek ki bizde seyredilme oranı çok yüksek! Bir kanal da konuşma yarışması tertiplese ne olurdu?! Yediden yetmişe şarkı söylemede, göbek atmada elimize su döken az bulunur. Ama konuşmaya sıra gelince durum iç açıcı değil. Oynamaktan konuşmaya zaman mı kalmıyor ne? Konuşmaktan kastettiğim çene çalmak değil. Belki "hitabet" kelimesini kullanmak daha doğru olacak. Kürsülere çıkan, ellerine mikrofon alan, "aydın" gruba dahil insanlar, siyasîler, hatta spikerler bile Türkçe fakiri bir manzara sergilemekte. Siyasîler bağırmayı iyi konuşma sanıyor. Ve hemen herkes lâf arasına lüzumsuz yabancı kelimeler sokuşturmayı iyi konuşma sanıyor. Spikerlerde inanılmayacak kadar korkunç telâffuz hataları, vurgulama hataları var. Uzun okunacak heceler kısa okunuyor, kısalar uzatılıyor. Bir bakanımız "yapmışık, bakmışık" diyor. Dil fakültelerimizin öğrencilerine telâffuz yanlışları üzerine, ses kayıtlarına dayanan bir tez hazırlamalarını tavsiye ederim. Şöyle bir kanal da hitabet yarışması açsa... Birkaç dalda. Meselâ, fıkra anlatma, şiir okuma, panel, konferans. Hitabet bir meslektir ve daha birçok dalı vardır: Teşekkür, takdim, açılış, kapanış, yemekli toplantı konuşmaları... Biz hitabeti hiçbir zaman bir meslek olarak kabul etmedik. Ağzı olan konuşur mantığıyla idare ede geldik. Halbuki şarkıcı olmak öyle mi? Şarkıcı olmak (daha doğrusu popçu olmak) mühim iştir, şakası yoktur! İnce elenip sık dokunacaktır! Küçük kız "büyüyünce şarkıcı olacağım" diyecektir. Bilgi yarışmasında "muhteva" kelimesinin mânâsı soruluyor. En iyi üniversitelerimizden birinin mezunu yarışmacı "hiç duymadım bu kelimeyi" diyor. Muhteva kelimesini hiç duymamış! Dört tane seçenek de önünde, kara kara düşünüyor. Stüdyodaki seyircilere soruluyor. Onlar da emin değil. "İçerik" ve "çelişki" seçeneklerine birbirine yakın oy veriliyor! Bir başka yarışmacıya "yeknesak" kelimesi soruluyor. Belli ki o da bu kelimeyi duymamış. Stüdyodakilere danışılıyor. Seyirci "monoton", "değişken" ve "ortalama" şıklarına birbirine yakın oranlarda oy veriyor! Daha hatırımda kalan örnek çok. Bilgilerine güvenip yarışmaya çıkmış yüksek tahsilli insanlar müstehzî, ketum, fırka, itina, şark, garp kelimelerini bilmiyor. Ama tahsilsiz türkücümüz "sound check yapmaları lâzım" demeyi biliyor. O zaman bu gençler, bu öğrenciler İstiklâl Marşı'ndan da pek birşey anlamıyor, hele Çanakkale Şehitleri'ni hiç anlamıyor. Millî Eğitim Bakanlığı'nın bu Türkçe fukaralığına çare olmak üzere âcilen projeler geliştirmesi gerekmektedir. Millî Eğitim Bakanı'nın "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusunu sorduğu kız öğrenci "şarkıcı olacağım" dedi. Eskiden "polis, asker, itfaiyeci, doktor, hemşire, öğretmen" falan derdik.