Oldum olası sınırları severim. Coğrafî, siyasî, hayalî... Nasıl olursa olsunlar! Bu yüzden Berlin Duvarı yıkıldığında "Tüh!" demiştim, "ben görmeden yıkıldı." Londra'dan otobüse binip Greenwich'in yolunu tutarken bu sınır sevgisiyle doluydum. Yerkürenin başlangıç meridyenini görmeye gidiyorum! İzâfî bir çizgi ama olsun! Doğu yarımküresi ile Batı yarımküresi arasındaki sınır! Küçük Greenwich kasabasında Kraliyet Rasathânesi az yüksek, ağaçlıklı bir tepede kurulmuş. Rasathâne'nin bahçesinde yere upuzun, bir karış eninde çelik bir şerit gömmüşler. Bir tarafı Doğu Yarımküresi, bir tarafı Batı Yarımküresi. Şeridin doğusu ve batısında bazı mühim şehirlerin adları çakılı. Doğu yakada "İstanbul" da var. Turistler -ben de dahil!- bir ayakları o yakada, bir ayakları bu yakada fotoğraf çektiriyor, sınırın üzerinden bir o yana, bir bu yana atlıyor, zıplıyorlar. Alın size sınır! Alın size Doğu ile Batı'nın kavuştuğu ya da ayrıldığı çizgi! Zamanın sınırları da var. Atlayıp duruyoruz. Bugün öyle bir sınırdayız işte. Senenin son günü. Bu da izâfî... Dünyamızda bu geceyarısı ne bitecek bir şey var, ne başlayacak bir şey! Yarın sabah her şey aynı minval üzre devam edecek. Duvarlardaki, masalardaki, yenilenen takvimlerden başka. 70'li yıllarda siyah-beyaz televizyonlarımızda bir Amerikan dizisi seyrederdik: Uzay 1999. İnsanoğlu ayda uzay üssü kurmuştu. Ama ne olmuşsa olmuş, ay dünyanın çekiminden ve yörüngesinden kurtulup sonsuz kâinatta almış başını gidiyordu. Dizi bu gidiş sırasında, bu dönüşü olmayan seyahat sırasında yaşanan maceralardan meydana gelmişti. 1999 senesi benim zihin gündemime galiba ilk o diziyle düştü. Aman Allahım, 1999 senesi! Yazması bir garip, söylemesi başka bir garip... Nasıl olacak o yıla geldiğimizde? Bu filmdeki gibi mi olacak hayat? Neler olacak? Hiçbir şey olmadı! Sonra 2000 yılına diktik gözümüzü. Büsbütün başka bir sayı. Nasıl alışacağız? 2000'e girmeden önce bütün dünyada bir telâştır başlamıştı. Biraz sahte bir telâştı. İnsanoğlu her yerde sansasyonu seviyor. Y2K diye bir kısaltma da bulundu. Ve bu kısaltmayla yatıp kalkmaya başladık. Bilgisayarlar nasıl yazacak 2000'i? Sistemler çöker mi? Elektriksiz mi kalacağız, susuz mu? Ekonomi felç mi olur? Fabrikalar üretim yapamaz mı? Bankalar işlemlerimizi yapamayacak mı? Haberleşme, ulaşım? Bir sürü kitap sürülmüştü piyasaya. 2000 senesine hazırlık kitapları. 2000'in felâketlerinden korunma yolları! Hiçbir şey olmadı! Elbette, bilgisayar sistemlerine bağlı dünyada, 2000 sayısının yazılmasından kaynaklanan ufak tefek aksamalar, arızalar oldu ama günlük hayatı etkilemeden halledildi. Ayrıca 2000 yılı yüzyıl değiştirmenin ötesinde bin yıl değiştirme zamanıydı. Üçüncü binin sınırıydı. Mühim sınırdı! Ve biz 2000'li yıllara da alıştık. Birbiri ardınca döküldüler. Bugün yine bir sınırdayız. Yarın sabah takvimlerden başka bir şeyin değişmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Aynı meseleler, kavgalar, tartışmalar, krizler, dedikodular, umutlar... Aynı güneş... Dünya cephesinde yeni bir şey yok! Yine de sınır işte!