Bir de İstanbul'a indim ki çarşı pazar... "Kürt sorunu" diye çalkalanmakta. Hava kirliliği sorun... Deniz kirliliği sorun... Gürültü kirliliği sorun... Sokak kirliliği sorun... Kaçak yapılaşma sorun... Trafik dallı budaklı sorun... Bunlar bildiğimiz ve henüz çözemediğimiz sorunlar. "Sorun" kelimesini sevmem ve kullanmam ama, bu yazıda el mahkûm kullanacağım, çünkü ortalıkta bir "Kürt sorunu" lâfı var. İstanbul'dan yola çıkıp İzmir istikametinde giderken, çıkardıkları kapkara egzoz dumanları sebebiyle trafikten derhal men edilmesi gereken kamyonlara, otobüslere bakıyorum. Düzinelerce... Umurlarında değil... Kara dumanlarını savura savura, trafik kurallarını da ihlâl ede ede gidiyorlar. Sorun... Memleketimizin bir numaralı yeşil bölgeleri... Ormanlarla, ekili arazilerle, meskenlerle, mesire yerleriyle, turistik tesislerle bezenmiş olması gereken güzelim bir coğrafya fabrikalarla lebâleb doldurulmuş. Havadan, bilumum zehirli baca gazlarını soluyorsunuz. Gökyüzü maviliğini kaybetmiş. Sorun... Çiftçilerle konuşuyoruz. Ürettikleri hiçbir şey para etmiyormuş. Mahsul ellerinde çürüyormuş, alan yok. Batı Anadolu'nun en mümbit topraklarında, altın renkli salkımlarla dolu üzüm bağlarının, tütün, domates, biber tarlalarının çevresindeki köylerdeki, ilçelerdeki halkın araba sahibi olabilenlerinin ellerindeki vasıtalar her tarafı dökülmüş 25-30 yıllık otomobiller. Boyunları bükük, güneşten kavrulmuş suratları asık. Devlet bize baksın demiyorlar, sadece ürettikleri mahsulün, emeklerinin para etmesini istiyorlar. Sorun... Bu sorunlar arasında Kürt sorununu anlamaya çalışıyorum. Namlı bir tatil beldemizin gece kulüplerinden birinin önünde bekleşen gençlere televizyon muhabiri sordu: "Nasıl gidiyor? İçerdekilerle arkadaşlık edebiliyor musunuz?" Gençlerden cevap: "Yok abi. Dil sorunu var." Konuştukları ağır aksanlı Güneydoğu Anadolu Türkçesi'ne bakarak İstanbul Türkçesi sorunları olduğunu düşünüyorsunuz bir an, ama... Hayır! Delikanlılar yabancı dilden bahsediyor. İçerde Avrupalı turistler var. Onlarla arkadaş olmak için İngilizce, Fransızca, Hollandaca bilmek gerek. Yoksa gençlerin İstanbul Türkçesi konuşmak gibi bir dertleri yok. İstanbul Türkçesi ne ki? Başka bir yerde, yine müşterileri turist ağırlıklı olan lüks otelin dans hocası delikanlı Urfalı olduğunu söylüyor. O anlaşılan "dil sorunu"nu halletmiş. Güneydoğu illerimizde, büyük tartışmalardan sonra açılan Kürtçe dil kursları kapatılmış. Devamsızlıktan... Giden yokmuş. Güneydoğulu gençler sahillerimizin turistik ilçelerinde Avrupa dilleri öğrenmeye gayret ediyor. Kürt sorunu nedir sahi? Öğrenci olma, eğitim, öğrenim görme hakkı mı, işçi-memur olma hakkı mı, seçme-seçilme hakkı mı, çocuk sahibi olma hakkı mı kısıtlanıyor? Seyahat etme hürriyeti mi, iş kurma hürriyeti mi, dernek kurma hürriyeti mi, konuşma-yazma hürriyeti mi kısıtlanıyor? Başkalarına verilip de onlara verilmeyen hak ne? Ekonomik sıkıntı, gelir dağılımı dengesizliği var ise, ki var, bir bölgemizin değil, bütün memleketin derdidir. O halde "Kürt sorunu" deyince geriye bir tek şey kalıyor. Bir tek şey!..