Akşehir Gölü kurudu ama Akşehirli Nasreddin Hoca'nın zekâsı gürül gürül akan pınar. Hocamız bir gün ciğer almış, ciğerciye bir güzel de ciğer yahnisi tarifi yazdırmış, evinin yolunu tutmuş. Bir karga kokuyu almış olmalı, anında pike yapıp hocanın elindeki ciğeri kaptığı gibi havalanmış. Neye uğradığını anlayamayan hocamız elinden uçup giden ciğerin ardından bakakalırken, cebindeki yahni tarifini hatırlayıp hemen kâğıdı çıkarmış, ağzında ciğerle uzaklaşmakta olan kargaya doğru sallamış: "Nafile... Sen ciğeri kaptın ama tarifi bende!" Vakıflar Yasa Tasarısı'yla ilgili bilgi vermek üzere kürsüye kelen yetkili bakan, "Ayasofya elimizden gidecek mi?" diye endişe eden vekillere Ayasofya'nın iki nüshalık tapu senedinin fotokopisini havaya kaldırıp göstermiş, "Korkmayın, tapusu bizde!" demiş. Tapusu bizde! Taa Fas'tan bu tarafa, Yemen'den yukarı, Bosna'dan aşağı, Bağdat'tan beri... ne eserler vardır, bir vakitler tapusu bizdeydi. Hâlâ oralarda ayaktadır kimi. Kimini yıktılar, bizden esâme kalmasın diye yok ettiler. Kimi şahıslara aitti, kimi vakıflara... Cami, mescit, köprü, konak, saray, bedesten, medrese, han, hamam... Tapuları bizdeydi. Mekke'deki Ecyad Kalesi'nin de tapusu bizdeydi. Bağdat'taki İmâm-ı Âzam türbesinin de... Hicaz Demiryolunun Şam İstasyon Binasının tapusu... Rodos'ta rıhtıma yakın yükselen, yaklaşan gemilere ben burdayım diyen o beyaz minarenin tapusu... Mostar Köprüsü'nün tapusu... Bizdeydi! O tapular sahte miydi? Sahteydi de onun için mi "hükümsüzdür" dediler. Son iki yüzyıldır tapular el değiştiriyor. Meselâ, 1690 yılında, meselâ bir İstanbullunun aklına gelir miydi, bir gün gelecek, Mescid-i Aksa'nın tapusu elimizden çıkacak? Gelmezdi. Devleti güçlüydü, devletine güveniyordu. Ama devran ummadığı şekilde döndü. Akla gelmeyenler başa geldi. Nereye gitti bizim olan o tapular? Beldelere yeni tapular düzenlenip tescil ediliyor? Yeni sınırlar, yeni parseller, paftalar, adalar, metrekareler, yeni sahipler... Yeni tapuları tescil makamı neresidir? O tapular sahte değildi ama tescil makamı değişti! Tapu dediğiniz bir kâğıt parçasıdır. Rafa da kaldırılır, mahzene de kilitlenir, yüz parça edilip havaya da savrulur, bir çakmak çakılıp ateşe de verilir. Bir tek tapu vardır: Kuvvet. Kuvvet elden gitti mi, tapular da gider. Tapular, korunduğu müddetçe vardır. Koruyamazsanız, koruyacak gücünüz kalmazsa tapular da kalmaz, kapılar da, ezanlar da, örtüler de... Bir bakmışsınız, tapular üstünde söz söyleyen makamlar değişmiş! Devran umulmadık şekilde dönebilir. Devranın her çeşit dönüşüne karşı hazırlıklı olmamız lâzımdır. Aklımızı başımıza devşirmemiz lâzımdır. "Terleyeceğiz, çalışacağız, üreteceğiz, tükettiğimizden fazlasını üreteceğiz, kendi ayaklarımızın üstünde duracağız, başka çıkış yolumuz yoktur!" diyecek idarecilere ihtiyacımız var. Dürüstçe, "dış borcumuz şu kadar, iç borcumuz bu kadar, borcun faizine giden para bu, cari açık bu... Borç, kredi, taşıma suyu ile bu tabloyu değiştiremeyiz. Bu tabloyu değiştirmenin tek şartı kadın erkek çalışmak, günde sekiz saat değil on saat çalışmak, tükettiğimizden fazla üretmek, dışarıya bağımlılıktan kurtulmaktır" diyecek idarecilere. "Konumuz, meselemiz, işimiz, derdimiz budur, başka birşey değil!" diyecek idarecilere. Yoksa kara bir karga ciğeri elimizden kapar, biz de arkadan cebimizdeki kâğıdı çıkarıp sallarız: Tarifi bizde!