11-14 Aralık tarihleri arasında Ankara'da toplanan İkinci Türk Dünyası Kadınları Dostluk Ve Dayanışma Kurultayı münasebetiyle Türk dünyasının dört bir yanından hanımlarla bir araya geldik. Türk dünyasının dört bir yanı demek, dünyanın dört bucağı demek. Şu yerküre üzerinde Türklerin gitmediği yer kalmamış. Tarih maceramızı kitaplardan okurduk da, sanki masal gibi gelirdi. İlk defa 1992'de masal olmadığını görmüştüm. 2 Mart 1992'de New York'ta Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonunda istiklâlini kazanan 5 Türk devletinin Birleşmiş Milletler'e kabulü merasiminde hazır bulunmuştum. O gün, o zamana kadar fotoğraflarından tanıdığım o zeytin dallı, heybetli salonda istiklâlini yeni kazanan Türk cumhuriyetlerinin temsilcileri sırayla kürsüye gelip konuşmuşlardı. Hele Azerbaycan delegesi "Möhterem başkan, möhterem hanımlar, beyler" diye başlayıp Türkçe bir konuşma yapmıştı ki gözyaşlarımız sel olup akmıştı. O gün orada, tarih kitaplarının sayfalarından, efsanelerden, destanlardan tanıdığımız muhayyel bir vatanın muhayyel olmadığına, önümüzde bir realite olarak uzanmakta olduğuna şahit olmuştuk. Ben bir an kendimi "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne bir Türk yurdu" üzerinde at koşturuyor sanmıştım. Ata binmeyi de bilmem amma... "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne" tarifinin yalan ya da yanlış olmadığını bu kurultay vesilesiyle bir kere daha anladım. "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne" ne kelime?! İskandinavya'dan Sibirya'ya, Atlantik'ten Hint Okyanusu'na... Kurultay, Türk Dünyası Kadınları Dostluk Ve Dayanışma Derneği (TÜDKAD)'ın öncülüğüyle yapıldı. Derneğin genel başkanı Şenol Bal Hanım ve ekibi son derece başarılı bir organizasyon gerçekleştirdiler. 32 ülkeden Türk hanımları bir araya geldi. Kimi milletvekili, bakan, kimi parti başkanı, kimi üniversite hocası, öğretmen, kimi sanatçı, kimi yazar, şair, gazeteci, hemen hepsi ülkelerinde sivil toplum kuruluşlarında faaliyet gösteren hanımlar sundukları bildirilerle Türk dünyasının, özellikle Türk kadınlarının dertlerini dile getirip çözümler teklif ettiler. Bana göre halletmemiz gereken ilk mesele dildir. Ne acı bir realite ki Türk ve İslâm dünyası ya İngilizce ile, ya Rusça ile anlaşmakta. Kurultayımızda ikinci dil Rusça idi. Hanımlar ikili sohbetlerde kendi Türkçe lehçeleri ile konuşurken mikrofona geçince derhal Rusça'ya dönmekte idiler. O dilde tahsil görmüşler, ne yapsınlar? Hem bazı Türk lehçelerinin anlaşılması mümkün olmamakta ve Rusça imdada yetişmekte, çünkü hiç değilse hazır bulunan tercümanlar çeviri yapmaktaydı. Bu mesele hepimizi, kendilerini de rahatsız etti. Bu meseleyi halletmemiz şarttır. Türk dünyası ortak bir lehçe etrafında birleşmek zorundadır. Dertleri çözmek için önce anlaşabilmeniz gerekir. Ortak lehçe olarak benimsenmesi gereken dil, istiklâl bayrağını hiç yere düşürmemiş olan Anadolu Türklüğünün dili ve en ziyade işlenmiş, incelmiş olması hasebiyle Türkiye Türkçesi olmalıdır. Ama bu ortaklık tesis edilirken Türkiye Türkçesi Doğu lehçelerinden mutlaka kelimeler almalıdır, deyimler almalıdır. Bizim unuttuğumuz o kadar hoş ifadelerle karşılaştık ki. Buyrun, size bir Çuvaş atasözü yazarak bitireyim bugün: "Erkek bedenin başıdır, kadın boynu. Boyun nereye dönerse baş oraya bakar."