Dünyanın yedi şehrinde yerkürenin istikbalini kurtarmak adına tertiplenen Live Earth konserleri yirmidört saat boyunca devam ederken, o gün, bizim memleket yanıyordu. Orman yangınları bin hektarın üzerinde alanı kömür etti geçti. Yangınların çıkma sebebi, ihmal, dikkatsizlik, kasıt, art niyet, kaza...ne olursa olsun, cinayet işlenmiştir. Peki bu cinayetlere zamanında ve yeterli müdahale edilmiş midir? Söndürme çalışmalarında zaafiyet sezilmekte. Ekipler canla başla çalışıyorlar, fakat eldeki imkânın yetmediği görülüyor. Orman yangınlarına havadan müdahale şarttır. Sahil şehirlerimizdeki yazlık sitelerden işgal ettikleri metrekareye ve bölgenin kıymetine göre yılda 100 dolardan başlamak üzere yangın vergisi alınmalıdır. Çok pahalı evlerin bulunduğu yerlerde bu meblâğ birkaç bin dolara kadar çıkabilir. Zenginimizde, fakirimizde şöyle bir anlayış var: "Ev benim, önü devletin!" Hayır, evinizin önünden, arkasından, çevresinden sorumlusunuz! O güzelim coğrafyanın nimetlerinden faydalananlar, oranın korunmasından da sorumludur, yangın vergisini verecektir. Bu vergilerle amfibik uçaklar, helikopterler satın alınmalıdır. Böylece her birkaç sitenin bir yangın söndürme uçağı olur. Yangın ihbarında derhal müdahaleye hazır olarak, en yakın havaalanının hangarında beklerler. O kıyılarda milyon dolarlık yazlık evlerden, otellerden bahsediliyor, birkaç düzine amfibik uçağımız hâlâ neden yok! ...................... Fındık fiyatları açıklandı. Fiyatı olumlu bulanlar mı haklı, yetersiz bulanlar mı, seçim yatırımı mı, değil mi, Fiskobirlik ile TMO'nin çekişmesinin arka planı...filan anlamam. Ancak Tarım Bakanı fiyatı açıklarken bir şey dedi: "Depolarımızda 162 bin ton fındık var geçen seneden. Onu piyasaya çıkarmıyoruz ki fındık ucuzlamasın." Şecaat arz ederken.... Övünülmeyecek şeylerle övünmek... Ne diyor sakın Bakan: "Geçen seneden depolarda kalan fındığı siz üreticilerin kesesini düşündüğümüz için piyasaya vermiyoruz, bu kıyağımızı unutmayın!" Geçen seneki fındığın depolarda ne işi var, diye kimse sormuyor. Ki artık küflenmiştirler. Neden piyasaya vermediniz, dükkânlarda satılsaydı da, dar gelirli vatandaş, çoluk çocuk ucuz ucuz yeseydi. Bir kısım halkı memnun edeceğiz derken daha büyük bir kısım halkın mağduriyetine sebep olunmuyor mu? Piyasaya vermediniz madem, depolarda küflendireceğinize yoksul semtlerin okullarına, çocuk yuvalarına, kışlalara dağıtsaydınız bari. Geçen senenin fındığının depolarda işi ne? ................ Türksat 1C ve Türksat 2A uydularına yörüngeleriyle beraber hayırlı bir talip çıkmış! Türksat genel müdürü memnun, diyor ki: "Dünyanın önde gelen Amerika ve Avrupa merkezli ticarî uydu operatörleri Eutelsat ve Intelsat bize talip oldu. İki uydumuz ile 42 derece yörüngeyi istiyorlar. " Görüşmeler sürüyormuş. 42'nci derece, Ortadoğu üzerinde olması sebebiyle ayrı bir öneme sahip. Neden diğer iki derecemiz (31 ve 50) değil de 42'in istendiğini belli! Zaten Türksat genel müdürü de, Eutelsat ve Intelsat'ın Ortadoğu, Orta Asya ve bu bölgedeki Türkiye'nin gücü ve pazarından dolayı 42 derece yörüngesini istediğini belirtiyor. Yani tıkır tıkır işleyen bir yörüngemiz var! Ömer Hayyam gibi sormak istiyorum: Bunu satıp da ne alacaksınız? Toprak üzerindeki satışlar bitti de sıra havaya mı geldi? Yarın öbürgün, satış gerçekleşirse, bu iki uydu üzerinden, 42 derece yörüngesinden seyreyleyin bölücü yayınları, rahat ve net olarak! Hatta uydudan mayın patlatmalarını.... Biz de kendimize parayla uydu ararız. Artık hangi yörüngede verirlerse... Hem mayınları uydu kanalıyla etkisiz hale getirmekten söz ediyor, hem bu kadar stratejik bir dereceyi satalım gitsin diyoruz. Anlamak mümkün değil! Satılmayacak şeyler vardır beyler!