Utanmak

A -
A +

Son zamanlarda "ağzı hayretten bir karış açık kalmak" deyimini sık sık hatırlıyorum. Demek ki atalarımız insanı iyi gözlemişler. İnsanın ağzı gerçekten hayretten bir karış açık kalabiliyor. Ekranda avaz avaz bağıran, haykıran, yırtınan, çırpınan, dövüşen, karşılıklı hakaretler savuran kadınları, erkekleri gördükçe ağzım kapanmaz oldu. Hayır, dizileri değil; şu ayarı gittikçe kaçan "itirafçılık, dert dökme, dışardan gözetleme, röntgencilik" programlarını kastediyorum. Röntgencilik eskiden ahlâksızlık sayılırdı, şimdi reyting getiriyor. Amerikalı meşhur kadın psikolog yazar Dr. Joyce Brothers'ın "Utanmak o kadar kötü birşey değildir" başlıklı yazısını okudum. 77 yaşındaki Brothers'ın fikirleri özetle şöyle: .... Utanma duygusu aslında insanın tabiatında vardır. Fakat utangaçlık aşırı dozda olursa hayattan zevk almaz oluruz. Bu yüzden yirmi sene kadar önce kendine güven hareketi utanmaya savaş ilân ederek başladı. Fakat aşırı utanma duygusundan kurtulup kendimize güvenimizi geliştireceğiz derken toplum aksi istikamette çok ileri gitti, utanma duygusunun tam tersine, teşhirciliğe yöneldi. Yıkıcı utanma duygusundan kurtulalım derken faydalı olanını da attık. Eskiden mahremiyetimiz dairesinde kabul edilen konuları bugün yabancılarla konuşuyoruz. Özel hayatımızı ortaya dökerek kabul görmeye çalışıyoruz. Önümüzdeki örnek medya. 'Reality show'lara çıkıp bir çırpıda şöhret olan insanlar; kameralara konuşan, kameraların evlerine, özel hayatlarına girmesine müsaade eden insanlar herkese teşhirciliğin utanma duygusunu eritip yok ettiği fikrini aşılamakta... Ferdin duygularını ya da vücudunu serbestçe teşhir ettiği, sırların resmî geçit yaptığı yerde, saygı, hürmet, idealizm gibi yüce duyguların yer bulması zordur. Utanmazlık kültürü aynı zamanda saygısızlık, idealsizlik, basitlik, kirli çamaşırları ortaya dökme kültürünü getirir... Bu çeşit itirafçılık ve gözetleme programlarının uzun vadede topluma nasıl tesir edeceği henüz belli değil. Meşhur olmanın heyecanı kısa sürer, milyonlarca seyirciye deşifre olmanın ne demek olduğunu anlamak ise uzun zaman alabilir. Belki de yeni bir hastalığa müptelâ bir halk oluşturuyoruz: "Televizyonda Görünme Sonrası Sendromu." Eskiden aşırı derecede utanma yükü üzerimize çullanmıştı, şimdi ise utanmazlık çullanmıştır. Kültürümüze faydalı utanma duygusunu yeniden kazandırmanın zamanı gelmiştir. Utanma duygusu fazilet ile çok yakından ilgilidir; bu kelimeyi artık çok kullanmaz olduk ama mânâsına daima ihtiyacımız vardır. Amerikalı psikoloğun yazdıkları tıpatıp bize de uyuyor. Alın size küreselleşme... Bu arada yeni birşey öğrendim. İngilizce'de "utanma" kelimesinin (shame) kökü, eski Hint Avrupa dillerinde "kem" imiş ve bu da "örtünme" mânâsını taşıyormuş. (Hicâb kelimesi gibi). Kim ne derse desin, utanma, hayâ, ar, hicab... insanoğlu kendisiyle sosyal çevre arasına bir "örtü" koymak zorunda. Yalnız bu örtüyü yırtıp atanlar gittikçe çoğalıyor gibi. Bu hasarı tamir mümkün müdür? Son söz Pascal'dan: Utanmamız gereken tek şey, utanma duygumuzun olmamasıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.