Uzun ince bir yolda...

A -
A +

Anadolu'da yolculuk, aşırı yükleme yapmış kamyonların salıverdiği kara egzoz dumanları ile şık otobüslerin çalımlı sollamaları arasında şekilleniyor. Bir de trafik polisleri ve radarları... Şehirler arası yollardaki şoförler arası dayanışmaya şaşmamak mümkün değil! Karşıdan gelen arabalar size peşpeşe selektör yapıyor, bu "Dikkat, önünde radar kontrolü var, hızını düşür!" demekmiş. Kendisi vartayı atlatmış ya da belki atlatamamış olarak gelirken sizi uyarıyor. Mesajı alan sürücü de hızını düşürüp tehlikeli bölgeye emniyetle giriyor. Gerçekten az sonra radarla hız kontrolü yapan polislerle karşılaşıyorsunuz ve aracınızın hız ibresi sınırın biraz altında olarak, gururlu bir tebessümle yanlarından geçip gidiyorsunuz. Yani nasıl şaşmayayım, her konuda birbirimizin kuyusunu kazar, ayağını kaydırmak için dümenler çeviririz de bu konuda gizli bir dayanışma sistemi kurmuşuz. İyi de kime karşı? Şoför milleti trafik polislerine karşı! Kim kime baskın çıkarsa! Aman ya Rabbim! Kimden yana olmak lâzım?! İlk defa geçtiğimiz yollarda, hiç tanımadığımız ve tanımayacağımız sürücülerden gelen bu dayanışma sinyalleri içimi mutlulukla doldurdu dersem ayıp mı ederim? Öyle ya, işin aslı kanuna karşı hileli yola başvurmak. Hilede işbirliği! Yalnız, memleket ortalamasına göre kaliteli, geniş, dümdüz yollarda bile hız sınırının hayli düşük tutulması da nedendir bilmem! Yol kenarlarında azami sürati gösteren levhalar adeta sürücülerin ceza yemesi için düzenlenmiş. 100 ile gidilmesi gereken yolda 70 yazıyor. Sürücülerin hız yüzünden ceza alması o kadar kolay ki! Yoksa bu da trafik polisleri arasındaki dayanışma usulü mü? Her iki tarafın bu sessiz çekişmesi devam ededururken arabanın radyosundan kaza haberleri duyuluyor. Memleketimizdeki trafik konusunda verebileceğim ilk ciddî hüküm şu: Sürücü ya da yaya herkesin gözü kara, beyni dar, herkesin serdengeçti bir vaziyeti var, herkesin canı burnunun ucunda... Herkeste bir tedbirsizlik, acelecilik, gerginlik, tahammülsüzlük... Kazaların ilk sebebi bu sıfatlarımız. Yolculuklarda, en gelişmiş sektörümüzün gıda olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Yollar boyunca, adeta fâsılasız boğaza, mideye hizmet eden irili, ufaklı, kaliteli, kalitesiz, her keseye göre işletmeler var. Amerika'da şehirler arası giderken dinlenme tesislerinin dışında yemek yiyecek yer bulamazsınız. Dinlenme tesisleri mükemmeldir ama oralarda da hep standart şeyler bulunur, değişiklik pek azdır. Bizde hemen her kasabada mahallî bir yiyecek var, yoksa da keşfedilmiş, satışa sunulmuş. Yol kenarları kâh el yazısı kartonlar, kâh pırıltılı levhalarla dolu: Odun köfte, sucuk döner, gözleme-ayran, dürüm, canlı alabalık, İnegöl köftesi, Akçaabat köftesi, sac kavurma, mıhlama, kuymak... İnegöl köftesi ile Akçaabat köftesi arasındaki fark nedir derseniz herhalde birinin İnegöl'de, ötekinin Akçaabat'ta pişiriliyor olması diyeceğim. Böylece memleketimizde seyahat etmek herşeyden önce değişik yemekler yemek demek. Batı Anadolu'nun nemli, yeşil sıcağından İç Anadolu'nun kuru, sarı sıcağına, oradan Karadeniz'in ıslak, serin iklimine geçtik, gidiyoruz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.