Bir hafta boyunca Osmanlı fütuhat coğrafyasında ecdad izi aradık. İpsala sınır kapısından çıkıp... Osmanlı'nın fetih çıkışlarında üç kol var: Sol kol ki Selânik istikâmeti, orta kol ki Sofya ciheti, sağ kol ki Varna'ya doğru. Bizim güzergâhımız sol kol üzre oldu sayılır. Türkiye-Yunanistan sınırını burada Meriç Nehri üzerindeki uzun köprü çiziyor. Köprüden geçince Yunanistan topraklarındayız. Sınıra yakın köylere "minaresi olmayan köyler" dedi mihmandarımız Haluk Dursun Hoca. Yunan hükûmeti sınıra yakın bölgedeki Türk köylerini daha içerilere taşıyıp onlardan boşalan yerlere Rumları iskân etmiş. İpsala'dan çıktıktan 40 küsur kilometre sonra Yunanistan'daki ilk durağımız Dedeağaç oldu, sonra Gümülcine, İskeçe. Seçilmiş müftü Merhum Mehmet Emin Aga ile özdeşleşen İskeçe Müftülüğü binasını, müftünün mütevazı evini ziyaret ettik. Yabancı topraklarda değiliz! Dağların yemyeşil eteklerinde beyaz minareli köyler, şehir çarşılarında Türkçe tabelalar, bize benzeyen insanlar. Anadolu'daki kasabalara gelmiş gibiyiz. Hatta Gümülcine girişindeki Türk şirketine ait mobilya mağazasını görünce "İstikbal Mobilya bizi istikbal etti" demekten kendimizi alamadık. Batı Trakya'nın sınırını çizen Karasu (Netsos) Irmağını geride bırakıp Makedonya coğrafyasına (coğrafî Makedonya, devlet değil) giriyoruz. İstikâmet Kavala! Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan arasındaki mübadelede Karasu Irmağı sınır teşkil etmiş. Karasu'nun batısında kalan bütün Müslüman Türkler Türkiye'ye gönderilmiş, karşılığında Anadolu'daki Ortodoks Rumlar da Yunanistan'a. Dolayısıyla ırmağın batısındaki şehirler, köyler Türk yerleşim yerleri değil artık, "Batı Trakya" değil. Ama Türkçe bilen çok. Bugüne kadar gittiğim ülkelerde halk çat pat İngilizce bilirdi, Yunanistan'da halk çat pat hatta bazen iyi derecede Türkçe biliyor. Bir kısmı mübadele Rumları ve onların çocukları, yani Anadolu'dan göçenler; bir kısmı da turizm ve komşuluk münasebetleriyle öğrenmiş. Otobüsümüz yürüyen dershâne... Haluk Dursun Hoca, verdiği tarihî bilgilerle, daha da önemlisi o bilgileri anlatışındaki lezzetle gezinin kıymetini bir misli arttırdı. Ver elini Rumeli! Rumeli elini hiç çekmemiş, elimizi hiç bırakmamış gibi!