Geçen hafta Bodrum'da orman yangını çıktı. Tabiî etraf yazlık evlerle dolu. Evlerin sakinleri sakinliklerini bir tarafa koymuş, telâş içinde. Yazlıkçı hanımlardan birisi yangın söndürme ekibindeki görevlilere bağırıyor: "Kardeşim, bir saattir hâlâ söndüremediniz. Uçağınız yok mu sizin?" Mal canın yongasıdır haliyle, hanım arkadaş yangının evine sıçramasından korkuyor. Haklı! Derhal itfaiye uçaklarını gönderin! Sıksın köpükleri! Hanım korkuyor. Korkuyor da... Acaba taşın altına elini sokmak deyimini duydu mu? Yani bir nimeti almak için külfeti paylaşmayı... Devletin bütçesinin en mühim kısmı vergilerden oluşur. O vergiler hizmet olarak vatandaşa geri döner. Yoksa devletin sunduğu hizmetler için "tükenmez" fıçısı misali, kepçeyle ne kadar alsak eksilmeyen, Ankara'nın bir yerlerinde gömülü, akıl sır ermeyen bir kaynak yoktur. Hesap belli değilse de, hesabın mantığı bellidir: Vergiler hizmet olarak geri döner. Tam dönmediğinden hep şikâyetçiyizdir ama iğneyi de arasıra kendimize batırmakta fayda vardır. Sen denize nâzır evine yılda 60 YTL vergi ödüyorsan yangın söndürme uçağından da vazgeçmeyi bileceksin. Bir beldenin ne kadar mâmur olduğu ora sakinlerinin ödediği vergi ile doğru orantılıdır. Amerika'nın bana öğrettiği ilk şey herhalde bu oldu. Göz kamaştırıcı mahallelerden dudak uçuklatan vergiler toplanır. O vergiyi ödeyemeyeceksen orada oturmayacaksın, vergisi daha az olan bir mahalleye gideceksin. Manhattan'da Central Park'a bakan apartmanın balkonunda yangın çıksa itfaiye helikopteri gelebilir. Buna bakıp "Vay be! Ne ileri memleket!" demenin âlemi yoktur, zira o üç-beş milyon dolarlık dairenin yıllık vergisini 40 bin dolar olarak ödeyince elbette özel helikopter servisi de gelir, özel çöp servisi de... Evin ve çevren için ne kadar iyi hizmet bekliyorsan onun bedelini vergi olarak vereceksin. Üç kuruş vergi ödediğimiz yazlık için devletten ne gibi hizmetler talep etme hakkımız olabilir? O güzelim sahillerde yok denecek kadar az bir vergiyle, başı sıkışınca devlete çatmak sorumlu vatandaş olmaktan anladığımız şey midir? Hayatında Bodrum'a ayak basmamış, hatta denizi de görmemiş vatandaştan alınan vergilerle sayfiye kasabalarının yangınlarını söndürmek adaletsizliktir, zaten yetmez, söndürülemez. Düzenleme elbette önce devletten gelmeli. Memleketin yangın haritasını çıkarıp ona göre vergilendirme yapmak devletin görevidir. "Şu şu şu bölgelerin emlâk vergisinde şu kalem yangın söndürme hizmetleri için ayrılacaktır." Ve vergi dürüstçe, adaletle, hilesiz toplanmalıdır. Böylece, meselâ her 1000 hâne bir yangın söndürme uçağı alabilmelidir. Site sakini, yangın sırasında, bu uçağın personelinin ihmalini görürse ona istediği gibi söylenebilir. Ondan en iyi hizmeti bekleme hakkına sahiptir çünkü. Ama asgari ücretten aldığı maaşında, denizi hiç görmemiş Elbistanlı vatandaşın vergisinin de payı olan itfaiye görevlisine efelenmek ayıptır. Koylardaki, kıyılardaki yerleşim birimleri bu güzellikleri kullanma hakkına bazı şartlarla sahip olmalı. Emniyetli yerde oturmanın bedeli vardır. Ayrıcalıklı yerde oturmanın bedeli vardır. Denize nâzır, suyu, havası temiz yerde oturmaya tâlip olan o yerin korunması sorumluluğuna da ortak olacaktır. Ortak olmak istemeyenin orada oturma hakkı yoktur. Yangın meselesi başlıklardan sadece biri. Meselâ atık su arıtma tesisi, meselâ ağaçlandırma ..... Sahillerimizdeki yerleşim birimlerinden alınan fazla vergi bu kalemler için kullanılmalıdır. Ancak bu şekilde tedbirler alırsak kıyılarımızı koruyabiliriz. Nimetten istifade etmek isteyen külfeti de omuzlayacaktır. Böylece, sahillerimizde ev almaya gelen yabancılar da bu külfeti paylaşacaklarını, Türkiye'de yağma mal olmadığını bilerek gelirler ki, kendi memleketlerinde de hiç bir şey yağma değildir.