Bu yaz ne kadar çok ölüm olmakta. Yoksa her yaz böyle midir? Her mevsim? Kervanın başını Dilâver Cebeci mi çekti? Sonra peş peşe: Cengiz Aytmatov, Avni Anıl, Ahmed Yüksel Özemre, Semahat Özdenses, Necla Pekolcay, Erdem Bayazıt, Hasan Doğan, sonra gencecik polisler... Sonra kene ölümleri... Kazalar, yangınlar, mayınlar... "İki kapılı bir han" demiş Âşık Veysel. Galiba dünya hayatının en iyi tarifi bu. Dünya hayatının özeti... İki kapılı bir handa gidiyoruz gündüz gece. Gelimli gidimli dünya... Herkesin adı soyadının yanında bir parantez vardır ki doğduğunda açılır. Veysel'in hanının giriş kapısı. Handa bir müddet eğleştikten sonra çıkış kapısından çıkıp gidiyoruz, parantezi kapıyoruz. Bütün hayatımız o iki sayı arasına çekilen çizgide. Veysel'in hanıdır o çizgi. Bazen o çizgi çok kısadır. Kimilerimizin parantezi pek erken kapanır. Hepimizin hayatı bir parantezin içinde. Kimimizinki kitap sayfalarına basılır, kimimizinki sadece mezar taşlarının üzerine kazınır. Dilimizdeki ifadeleri düşünüyorum: Vefat etti. Vâdesi yetti. Can verdi. Hakk'a yürüdü. Âhirete intikal etti. Hayatını kaybetti. Ebediyete uğurlandı. Rahmet-i Rahmân'a kavuştu. Hayata gözlerini yumdu. Emr-i Hak vâki oldu. Ruhunu teslim etti. Ecel şerbetini içti. Rahmetli oldu. Şehit oldu... Hepsi bir yana "toprağa verildi." En realist ifade bu. Gözlerinizle gördüğünüz, mecazsız, lügatsiz, sanatsız ifade. Toprağa verildi! "Topraktan geldik, toprağa gideceğiz" hükmünün birinci tarafı, Hazreti Âdem'e uzanan naklî, kitâbî bir bilgidir; ikinci tarafı ise aynîdir, gözümüzün önünde olup durmaktadır. En sevdiğiniz insanları, ipeklere, ketenlere, satenlere alışkın bedenleri toprağın koynuna bırakıveriyorsunuz. Toprak bunun için mi "kara"dır? Daha delikanlılık çağını yaşayan oğulları şehit düşen analar babalar toprağa "kara" demesinler de ne desinler? Toprağa da, dünyaya da, bahta da... Bu yaz toprağa verilenlerin kervanına annemi de kattık. Hepsi nur içinde yatsın.