İnsanın dünya hayatı böyle bir şey. Önce hep birilerinin ardına kalıyorsunuz; gün gelecek birileri sizin ardınıza kalacak. Otuzbeş Yaş şiirinde: Hayata beraber başladığımız /Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir,/Gittikçe artıyor yalnızlığımız... der şair. Yılmaz Öztuna elbette yaş itibariyle de, ilim, irfan itibariyle de benden çok ilerideydi, çok üstündü, kıyaslamaktan hicab ederim. Onun adını ilk gördüğüm Hayat Tarih Mecmualarını aldığım yıllarda ben daha ortaokul öğrencisiydim. Ama gazetemizin bu sütunlarına yerleşmemiz hemen hemen aynı zamana denk gelmiştir. Ben 1991 Şubat ayında başlamıştım, kendisi 1992 Ocak ayında. Yani bu köşelerdeki yolculuğumuz beraber başlamıştır denebilir, o yüzden üstadın kaybını duyunca aklıma Cahit Sıtkı'nın mısraları geldi. Eksilen her köşe yalnızlık duygumuzu çoğaltıyor. Tesadüfe -ya da tevafuka- bakın! Gazetemizin ve kültürümüzün bir başka köşesi Ahmet Kabaklı Hoca'yı da on bir sene önce aynı gün uğurlamıştık, Fatih Camii'nden. 10 Şubat 2001. Ne diyelim, evvel giden ahbaba selâm olsun erenler! Yılmaz Öztuna'dan öncelikle tarihimize yekpâre bakmasını öğrendik: Büyük Türk Hâkanlığı! Hun, Göktürk, Uygur, Karahanlı, Selçuklu, Osmanlı... Bunların ayrı devletler değil, ayrı hanedanlar olduğunu, böyle değerlendirilmesinin tarihî gerçeklere daha uygun olduğunu, hanedan ve coğrafyayı öne çıkararak tarihimizi parçalamanın yanlışlığını öğretti bize. Bunun önemini Amerika'da bir kere daha fark ettim. Birkaç sene önce oğlumun arkadaşı liseli bir genç bize geldiği gün cumhuriyet bayramı idi, lâf açıldı, "kaçıncı yıl?" dedi. 82 idi galiba o sene. Yarı şaka dudak büktü: "Sadece 82 mi?" O zaman aklıma Yılmaz Öztuna geldi, açıkladım: Türkiye Cumhuriyeti Büyük Türk Hâkanlığı içinde rejim değişikliğidir, aslında bizim devlet 2200 sene önce kuruldu." Yüzün üzerinde kitap. Bir ömre bu kadar eserin nasıl sığdığına şaşıyor insan. İlk kitabı -kendi tabiriyle "söylemesi ayıptır"- 15 yaşında iken yayınlanmış. Hem de tarih kitabı: 1402 Ankara Muharebesi. Son demine kadar üretken bir çalışma temposu. Yavuz Bülent Bâkiler ustamızın, merhum Öztuna'nın ardından yazdığı yazının sonunda dediği gibi: "Büyük bir tarih âlimimiz yazmayacak artık!" Yazmayacak ama okunmaya devam edecek! Yalnız, yeni nesil biraz daha haberdar edilmeli, kanaatindeyim. Günümüzde insanlara en ziyade tesir eden iletişim vasıtası olan televizyonun büyük kanallarının onu tanıtmak üzere geniş, etraflı, doyurucu programlar hazırlamaları herhalde kendisine karşı vefa borcu, millete karşı da sorumluluk duygusu gereğidir. Mekânı cennet olsun!