Bu soruya cevap ararken Çin'i göz önünde tutmak gerek. Yirmibirinci asır Çin'in olursa şaşmayalım. Dünya nüfusunun beşte biri Çin'li. Bu korkunç nüfus başlıbaşına bir kuvvet. Fakat bu kadar değil, Çin halkı kuru kalabalıktan ibaret değil. Ben Çin'i gidip görmedim. Amerika penceresinden gördüklerimi biliyorum. Amerikan piyasasında mallar satılıyor, üzerlerinde etiket: Made in China. Çin Malı. Zaten Amerikan piyasasındaki 10 maldan 7 tanesi Uzak Doğu damgalıdır. Ya Kore, ya Tayvan, ya Japon, ya Hong Kong, kalanı da Çin. Aklınıza gelebilecek her sektörde Çin malından uzak durmanız mümkün değildir. Bütün mağazalarda yığın yığın Çin malları. Bir hesap makinası. Fiyatı 1 dolar. Evet, yazıyla da, rakamla da 1 dolar! 1 tek dolar verip bir esnafın gündelik hayatındaki bütün ihtiyacını karşılayacak hesap makinasını satın alıyorsunuz. Etiketinde yazıyor: Çin Malı. Bu makina Çin'de hangi tesislerde yapıldı? Malzeme maliyeti, işçilik maliyeti, taşıma maliyeti, taa Amerika'ya gelinceye kadar yapılacak masraflar nasıl bir yekûn tuttu da Amerikalı müşteriye 1 dolara sunulabiliyor? Amerika'da 1 dolara satılan bu aleti Çin'deki firma kaça mal etti acaba? Bu makinayı yapan işçiler ne kazandı? Bizim asgari ücret, geçim standardı, alın teri, emek, toplu sözleşme, sigorta terimleriyle yoğrulmuş kafalarımıza imkânsız olarak görünen bir olay. Dünyanın bu güçle başetmesi kolay değildir. Amerika'nın büyük şehirlerinin çehresi giderek Çinlileşiyor. New York'un Manhattan semtinde meşhur bir "Chinetown" vardır, ben bu ülkeye geldiğim sıralarda Çinli simalar hemen hemen sadece orada görülürdü. Diğer yerlerde de var olsalar bile azlıklarından ve ufak tefek yapılarından dolayı kaybolup giderlerdi. Son on yıldır New York'un Brooklyn semtinde Sekizinci Cadde ve çevresini ikinci bir Chinetown yaptılar. Onbeş sene önce ben de tam orada, Sekizinci Cadde'de oturmuştum, iyi bildiğim bir bölge, herşey gözlerimizin önünde oldu. İtalyan asıllılar çoğunluktayken birden manzara değişti, her taraf yerden ot biter gibi Çinli çehreler ile kaplandı. Bu sefer Çinli olmayanlar varsa da arada kaybolup gidiyor. Çinliler artık ufak tefek de değil, bu ülkede doğan yeni nesil daha boylu boslu. Bütün evler Çinliler tarafından satın alındı, Çinlilere kiraya verildi. Ama nasıl kiraya verme? İki katlı bir ev düşünün. İki katta iki kalabalık kiracı aile. Bodrum birkaç odaya bölünüp her oda ayrı kiraya verilmiş. Tavanarası ayrı kiraya verilmiş. Evin her tarafından Çinliler çıkıyor. Çevrenin bütün dükkânları Çinliler tarafından satın alındı. Marketler, manavlar, butikler, elektronikçiler, müzikçiler, kitapçılar, lokantalar, aklınıza ne gelirse. Kimilerinde İngilizce tabela yok, hatta Latin harfleri bile yok. Amerikalıları hesaba katma gereği bile duymuyorlar. Ağır yemek kokuları arasında Çin alfabesi ile yazılmış tabelalara, etiketlere bakakalıyorsunuz. Yediden yetmişe bütün aile çalışıyor. Yetmiş yaşında büyükanne bir tezgâhın başına oturmuş, telefon kartı satıyor. Dede balıkçıda balık temizliyor. Ondört yaşındaki torun okuldan sonra kafeteryada garson. Her yaştan insana göre bir iş var. Herkes vızır vızır... Üretmekte ve satmakta. Okuyabilenler sonuna kadar okuyor. Üniversitelerde uzun emek isteyen projelerin altında Çinli isimler. Şimdi Çinli çehreler New York şehri hudutlarını aşıp çevreye doğru taşmakta. Bu kadar çalışkan, bu kadar üretken, bu kadar dayanıklı, inatçı, kanaatkâr ve bu kadar kalabalık bir millet yirmibirinci asrı ele geçirirse şaşmayalım.