Çocukluğumuzda -ki 70'li yıllar diyelim- şehirlerin çevresine eklemlenmeye başlamış "evler" vardı. Meselâ, 52 Evler, Esen Evler, Öğretmen Evleri... Şehir merkezinden oralara dolmuş kalkardı. Belediye otobüsü seferleri olurdu, saat başlarında mı, buçuklarda mı... Yeni olmanın avantajlarını taşıyan aydınlık yüzlü apartmanlar... Sokakları düzenli, bir parça yeşillikli, bir iki çocuk parkıyla süslenmiş mahalleler... Yine de o kadar muteber semtler sayılmazlardı. En muteber yerler çarşıdaydı, şehir merkezinde: Hükûmet Konağı'nın karşısı, belediyenin yanı, adliyenin arkası.... 90'lı yıllarda "konaklar" modası başladı. Filanca konakları, falanca konakları... Bunlar "evler" gibi değildi; lüks, alımlı, çalımlı, kısacası pek muteber semtler, siteler hüviyetiyle hayatımıza girdiler. 2000'ler 2010'lara merdiven dayadığında "rezidanslar" doğdu ve birden şaha kalktı. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi rezidanslar çağıdır. Aslında İngilizce'de "ikametgâh" demek olan rezidans özel bir mânâ yüklenerek lüks, büyük, yüksek apartman demek oldu. Bu özel mânânın doğum yeri galiba New York. Son yıllarda, şehirdeki bazı büyük otellerin üst katlarını, meselâ, 25 katlıysa, üstten 10 katını satışa çıkardılar, daire daire sattılar vatandaşa. Alttaki 15 kat hâlâ otel, üstteki 10 kat ev. Ama o ev katları da otel hizmetlerinden yararlanabiliyor. Biz memleketimizde bu noktadan hareketle "rezidans kelimesini bağrımıza bastık. Yani Amerika'da bahçeli, orta boy bir eve de "rezidans" denir. Dedik ya, ikametgâh... Neyse... Gelelim sadede! Bu kadar lâfı niye ettim? Rezidanslarımız, peş peşe yükseldi, yükseliyor. İstanbul'un yeni tepeleri. Ama Allah aşkına neden hepsi de yabancı isim taşıyor? Bütün bu rezidanslar yabancı ortaklı mı? Sanmıyorum ya, öyle bile olsa TC sınırları içinde isimlerinin Türkçe olması şartı yok mudur? Kenya'dan Moğolistan'a Türkçe öğretme seferberliğine çıktığımız, Türkçe'yi dünya dili yapmaya azmettiğimiz bir zamanda kendi vatanımızda Türkçe'nin bahtı pek de açık görünmüyor. Türkçe Olimpiyatları'nın muhteşem kapanış programında sunucu "Bu gece Kaşgarlı Mahmud'un, Yunus Emre'nin ruhu şâd olacak" dedi. O gece şâd olmuştur ama diğer günler, geceler kemikleri sızlıyor mu, sızlamıyor mu, emin değilim. Hani iş yerlerine yabancı isim konmayacaktı? Küçük esnafa bu kural geçerli de, "büyüklere" sökmüyor mu? Televizyon ve gazetelerde emlâk reklamlarını seyredip okurken burası hangi ülke diye irkilmekten kendimi alamıyorum. Öyle isimler yükseliyor ki, hele İstanbul'da... "Piyer Loti" çok "yerli" kaldı!