Son dönemde, konumları ve meseleleri oldukça benzeşen iki kesim bunlar, bakkallar ve doktorlar. İlgililerin bakkallarla alakalı değerlendirmelerinde, bunların bir araya gelerek, güçlerini birleştirmeleri çağrısı yapılıyor. Bundan sonra ne yapacakları belirtilmiyor. Ancak, tahmin edildiği üzere, büyük alışveriş merkezlerine (AVM) direnmemeleri, kendi iş yerlerini tasfiye ederek, bu AVM'ler içinde işçileşmeleri ima edilmekte. Bakkallar ve onları temsil eden organizasyonlar, bu değerlendirmelere katılmadıklarını, bu beyanların talihsiz açıklamalar olduğunu belirttiler ve sitemlerini dile getirdiler. BAKKALLAR KORUNMALI! AVM'lerin yeri ayrı, bakkalların yeri ayrıdır. Herkes AVM'lere gidecek zamanı ve imkanı bulamayabilir. İhtiyacını en yakınından ve en hızlı şekilde karşılamak isteyebilir. İşte bakkallar, bu ihtiyacı karşılarlar. Her mahallede, bazen her sokakta, bazen de bir sokakta birkaç tane olmak üzere, ihtiyaç oranında bakkal (veya market) olacaktır ve olmaya da devam edecektir. AVM'lerin kuşkusuz yararları vardır. Daha çok ürünü aynı alan içinde görebilme, daha toplu ve ucuza satın alabilme gibi. Ancak, AVM'ler etraflarında büyük bir trafik yoğunluğu, hava ve çevre kirliliği oluşturmakta; bakkal ve marketleri ezdikleri için, bu alanda işsizliğe neden olmaktadırlar. Bu ve benzeri sebeplerle, gelişmiş ülkeler çıkardıkları anti-tekel yasalarıyla, orta ve küçük işletmelerin ezilmesini engellemeye çalışmakta ve AVM'leri şehir dışlarına çıkarmaktadırlar. Maalesef Türkiye'de, bu yöndeki toplumsal bilinç ve duyarlılık henüz yeterince gelişmedi, küçük işletmeleri koruyacak tedbirler alınmıyor... YA DOKTORLARIN DURUMU! Doktorların durumu da bakkallarınkine benziyor. Muayenehane, Poliklinik, Laboratuvar, Tıp Merkezi gibi küçük ve orta ölçekli sağlık kuruluşlarına toplumun ihtiyacı var mıdır? Kesinlikle evet. Halkın bunlara erişimi çok kolaydır ve aynı zamanda da ekonomiktir. Bütün dünyada, işletmesi daha kolay ve ekonomik olan bu nitelikteki sağlık kuruluşları devlet ve sigorta sistemi tarafından desteklenmekte, teşvik edilmektedir. Türkiye'de ise, hastane tarzı kuruluşlar desteklenmekte ve âdeta teşvik edilmektedir. Halbuki hastaneler, kuruluşu ve işletmeciliği pahalı olan yapılardır. Ayrıca, her yere hastane kuramazsınız. Büyük şehirlerde, buna uygun alanlar bulamazsınız. Bunun dışında, 24 saat hizmet sunumu zorunluluğu ve ek donanımlar nedeniyle, hizmet oldukça pahalı bir özellik kazanmaktadır. Hastaların birim maliyeti, ayaktan teşhis ve tedavi kuruluşlarına göre yaklaşık 3-5 kat daha pahalıdır. Hastaların bu yerlere erişimi zordur. SGK yalnızca hastaneler ve bazı hastane benzeri tıp merkezleriyle sözleşme yapmaktadır. Poliklinik ve tıp merkezi gibi kuruluşların açılabilmeleri zorlaştırılmaktadır. Doktorların, kendi muayenehane ve polikliniklerini kapatarak, devlet hastanelerine dönmeleri için bir dizi zorlama kararlar getirilmektedir. Türkiye'nin milli kurumları olan Sağlık Bakanlığı, SGK, Maliye Bakanlığı, TBMM, hükümet gibi kuruluşların görevi, küçük ve orta ölçekli sağlık kuruluşlarını korumak olmalıdır. Doç. Dr. Paşa Göktaş "Dumansız hava sahası" yetmiyor Son zamanlarda sigaraya karşı büyük bir kampanya başlatıldı. Öyle bir kampanya ki; içmeyenlerin yanında tiryakiler de bu kampanyayı sahiplendi. Sonuçta ortaya "dumansız hava sahası" sloganı ile çok güzel ve faydalı bir kampanya çıktı. Umarım bu güzel etkinlik, toplum sağlığımız için faydalı olur ve daima yaşatılır. Ama burada durup, en az sigara kadar zararlı ve içtimai yapımızı bozucu bir şey olan alkol hakkında basınımızın tutumuna dikkat çekmek istiyorum. Bazı gazeteler her gün çarşaf çarşaf alkollü içki reklamlarıyla doluyor. Gene bazı gazetelerimizin ikinci ve üçüncü sayfalarında sanatçı geçinen meşhurlarımızın alkol alarak yaptığı bazı rezillikleri sergileniyor. Televizyonlarımızın hali de içler acısı. Dizilerin en can alıcı bölümlerinde kahramanlarımız kadeh tokuşturmakla meşgul. Mesela 8 şubat akşamı bir özel kanalda yayınlanan dizide alkol alan öğrenciye aynı zamanda öğretmeni olan teyzesi "Bu yaşta içki içilir m?" dedikten sonra en ufak şeyde, "üstüme geliyorsunuz" diyen çocuğa; "Yavrum ben sana içki içme demiyorum ama bu yaşta değil" diyerek, yaklaşımını gösteriyordu aslında. Sigaraya karşı o amansız mücadelenin yanında, alkole yönelik bu tutum zaten normal karşılanmalıydı(!) Zira alkolle mücadele söz konusu olunca, "laiklik" devreye giriyor, birileri anlaşılmaz biçimde feryada başlıyor. Unutmamalıyız ki; hem maddi hem manevi dinamikleri sağlam bir toplum yetiştirmek istiyorsak, en az sigara kadar alkolle ve diğer zararlı alışkanlıklarla mücadele etmeliyiz. İsmi mahfuz Taksim-Sarıyer otobüsleri artırılsın Sarıyer-Taksim otobüsleri 25T çok az, dolayısıyla duraklarda uzun süre beklemek zorunda kalıyoruz. Otobüslerin biraz daha çoğaltılmasını Başkanımız Sayın Kadir Topbaş'tan istirham ediyoruz. M.Ü.